2 Temmuz 2008 Çarşamba

Uygarlığın Doğduğu Şehir: Şanlıurfa

Uygarlığın Doğduğu Şehir: Şanlıurfa

balıklı göl efsanesi

Nemrut zulmü ile çevresine korku ve dehşet saçar. Bu dönemde din adamlarına bir gece gördüğü rüyayı yorumlatır. Doğacak çocuklardan birisi onu öldürecektir. Bunu duyan Nemrut o yıl doğacak bütün çocukların öldürülmesini emreder. İbrahim peygamberin annesi Sara Hatun kaçarak bir mağaraya gizlenir.Çocuğu bu mağarada doğurur,dallardan bir beşik yapar,çocuğu burada bırakıp tekrar döner.Çocuğu bir dişi ceylan emzirir.
Aradan zaman geçer askerler İbrahim Peygamber'i mağarada bulurlar. Nemrut'un huzuruna getirirler.Hiç çocuğu olmayan Nemrut ondan hoşlanır ve İbrahim Peygamber'i yanına alıp büyütür.
Nemrut'un zulmü,haksızlığı ve putlara tapışı,halkında putlara tapmaya zorlanışını gören İbrahim Peygamber insanların kendi elleri ile yaptıkları bu putların Allah olmadığını söyler.Halka bu düşüncelerini anlatır.Halk korkudan ağzını açamaz.Nemrut'un evlat edindiği Zeliha ona inanır, ama Nemrut'tan oda çok korkar.Hz.İbrahim ile Zeliha arasında bir sevgi bağı oluşur.
Bir tören günü herkesin törene gittiği an Hz İbrahim sarayın putlar bölümüne girer.Bir baltayla bütün putları parçalar, baltayı da en büyük putun üstüne asar. Törenden dönenler endişeye kapılırlar. Nemrut'a haber verirler.Rahipler bunu Hz.İbrahim'in yapabileceğini öne sürerler.
Nemrut bir kurulla onu yargılar,Hz.İbrahim “Görüyorsunuz ya işte balta büyük putun omuzunda.Balta kimdeyse bu işi o yapmıştırâ€? der.
Öfkelenen Nemrut, “Bir taş parçası baltayı eline alıp bu işi nasıl yaparâ€? diye haykırınca Hz. İbrahim â€œİşte benim anlatmak istediğim de budur. Siz kendi ellerinizle yaptığınız bu taş parçalarından medet umuyor, sizi kötülüklerden korumasını bekliyorsunuz. Tanrı diye ona tapıyor, adak adıyor, başınız daralınca ona koşuyorsunuz. Bu gerçekten tanrı ise neden diğerlerini kırmasınâ€? deyince şaşkınlık geçiren Nemrut ve çevresindekiler İbrahim'in üzerine yürürler. Nemrut Hz.İbrahim'in yakılmasını emreder.
Her taraftan toplanan odunlar Halilürrahman gölü' nün bulunduğu yerde yığılır. Odunlarla kocaman bir dağ meydana gelir. Nemrut'un kalesinin kuzeyindeki iki büyük sütun yaptırılır.(urfa kalesindeki sütunlar = 7 kişi ancak sarabilir bir sütunu) İbrahim (AS) bu sütunlar arasına gerilerek halatla ateşe fırlatılması düşünülür. (Bu sütunlara mancınık denilmektedir.) Zeliha gece gündüz babasına yalvarır. Ama Nemrutun yüreği yumuşamaz. İbrahim (AS) sütunlar arasına gerilen halattan ateşe fırlatılır. Odun yığınlarının ortasına düşer düşmez ateş yerine burası bir göl olur. Atılan odunlar balığa dönüşür. Hemen yanı başında küçük bir göl daha vardır. Balıklar yandıkları için üzerinde kara lekeler bulunur. Göle Halilürrahman Gölü adı verilir. Zeliha'nın göz yaşlarından oluşan küçük göle de Zeliha'nın göz yaşları anlamına gelen “Aynızelihaâ€? adı verilmiştir.
Halk inanışlarında göl veya göldeki balıklar kutsal sayılmaktadır.Bu balıklara dokunanların öleceği, yada başına bela geleceğine inanılır

URFA`DA YAŞAMIŞ PEYGAMBERLER

HZ. İBRAHİM (S.A.V) PEYGAMBER
HZ.EYYÜP (S.A.V) PEYGAMBER
HZ.ELYASEH (S.A.V) PEYGAMBER
HZ.ŞUAYB (S.A.V) PEYGAMBER
HZ.LUT (S.A.V) PEYGAMBER

HZ. İBRAHİM (S.A.V) PEYGAMBER

Kral Nemrut`un bir ruyası kahinler tarafından "...Bu yıl bir çocuk doğaçak,
senin putperest dinini ortadan kaldıracak ve krallığına son verecek"
şekilde yorumlanınca,Nemrut o yıl doğaçak olan bütün çocukları çocukları
öldürtmeye karar verir.Ve bölgede bir çocuk katliamına başlanır.Hz.İbra
him`e hamile olan Numa,Hz.İbrahim`i bir mağarada gizlice doğurur.Hz.
İbrahim bu mağarada 7 yıl herkesten ayrı yaşar.Burada Önce güneşe
tanrı der,Güneş bütün evreni ısıtıyor,Her tarafı aydınlık yapıyor, O halde
tanrım güneştir der.Gece güneş batıp ay çıkınca Benim tanrım bu kadar
güçsüz değildir.O haldebenim tanrım güneşide ayıda bütün evrenide
yaratan kutsal biridir diye düşünüp Hak yolunda mücadeleye başlar.7
yaşından sonra mağaradan çıkarılıp baba evine geri getirilen ibrahim
AS,büyünce Nemrut ve halkının taptığı pularla mücadele edmeye,onları
kırıp parçalamaya başlar.Gerçek tanrının putlar değil,bütün kainatı
yaratan tek Allah olduğunu anlatmaya başlar.

Bunun üzerine Nemrut,Hz.İbrahim`yakalatarak Urfa kalesinin bulunduğu
tepeden ateşe attırır.O anda Allh tarafndan ateşe "Ey ateş! İbrahim`e karşı
serin ve selametli ol" emri verilir.Ateş suya,Odunlar da balığa dönüşür.
Hz.İbrahim, bir gül bahçesinin içerisine düşer.Daha sonra Hz.İbrahim
Kabeyi yapmak için Arabistana doğru gider.


HZ.EYYÜP (S.A.V) PEYGAMBER

Hz.Eyyüp AS, Hz. İsahak`ın oğludur.Nesep sülalesindendir.Muhterem
annesi Hz. Lut neslindendir.Hanımı Rahme Hatun ise Hz. Yusuf`un oğlu
Efrahim`in kızıdır.
Hz. Eyyüp AS yaklaşık MÖ 1740 yılında tarihinde,Şam bölgesindeki
Bessiye de dünyaya geldi.Gençliğinde güzel huyu ve dürüstlüğü tartı
şılmazdı.Allah-u Teala O`nu güzel vasıfları sebebiyle Kuran-ı Kerim
de Medhu Sena buyurdu.
"Biz O`nu (belalara) hakikatten sabırlı bulduk
O ne güzel bir kuldu.Şübhe yokki, O tamamen Allah`a dönen (bir zat)
idi.(Sad Suresi 44)"
Eyyup AS Şam`ın kuzey bölgesinde bulunan Rom
bölgesinde yaşayan insanlara peygamber oldu. Onları Allah-u Teala`ya
iman ve ibadete çağrdı.Bu uğurdu pek çok zahmet çekti.Daha sonraları
malı evladı ve bedenini ile imtihan edildi. Hz.Eyyüp çok büyük sıkıntılara
göğüs gerdi. Sabrı kullukta kusur etmeyip şikayette bulunmayışı ve başka
vasıfları ile ibadet ehline ve ve akıl sahiplerine örnek oldu
İlahi vahiye mazhar bir peygamber olduğu, Kuran-ı Kerim`de mealen
şöyle bildirilmektedir.
"Nuh`a ve ondan sonraki peygamberlere vahy et-
tiğimiz ve İbrahim`e İsmail`e İshak`a ve Yakub`a evlatlarına,İsa`ya Eyyub
e,Yunus`a Harun`a ve Süleyman`a vahy eylediğimiz ve Davud`a Zebur ver
diğimiz gibi (Habibim) sübhesiz sanada biz vahy ettik (Nisa Süresi 163)"


"Biz O`na İshak ile (İshak`ın oğlu) Ya`kub`u ihsan ettik.Ve her birini
hidayete erdirdik.Daha evvelde Nuh ve O`nun neslinden Davud`u

Süleyman`ı ,Eyyub`u Yusuf`u, Musa`yı ve Harun`u hidayete kavuştur
duk.Biz iyi hareket edenleri işte böyle mükafatlandırırız.
(En`am Süresi-84)"

Hz.Eyyub AS Allah-u Teala, Dedesi Hz.İshak`ın duası bereketi ile çok
mal ve servet verdi.Sürülerle, hayvanlarla,bağlar bahçeler ve çok evlat
ihsan etti.Bugünkü adı ile
Eyüp Nebi Beldesi`nde kurmuş olduğu çift
liklerden binlerce insan çalışırdı. Bu kadar servetin çokluğu,O`nun
Allah yolundan alıkoymadı.Çok ibadet ederdi.

İMTİHAN DEVRESİ;
Hz. Eyyüp`un başına gelen her türlü bela Meş şeytanın sebebiyle oldu
Eyyup AS Allah-u Teala`yı andığı zaman göklerde bulunan melekler,
O`na selatu ve selam ederdi.Cenabı Hak Hz. Eyyub`u imtihan etmey,
murad etti. Hz.Eyyub`un malları çeşidli vesilerler elinden aldı.Koyun
ları sel ile ekinleri rüzgar ile telef oldu .Şeytan`da çoban suretinde,
ağlayarak Eyyub AS`nin yanına geldi. Eyyub AS o esnada insanlarla
vaaz ve nasihatla meşkul idi.
" Ey Eyyub şaşılacak bir gaflet oldu.Allah
u Teala malını ve mülkünü helak etti"
Hz. Eyyub bu haber karşısında
hiç bir şikayette bulunmayarak, Allah-u Tealaya hamd olsun ve şükür
de bulundu, ve Şetana dedi ki
" Üzülme o malı O verdi" Hz. Eyyub`un
bu hali ve sözleri şeytana muthiş samar oldu.Allah-u Teala Hz. Eyyub
`un hocaları ile ders okuyan çocuklarınıda deprem ile canlarını aldı.
Bunları gören şeytan hoca şekline girip feryat ve figan ile Hz. Eyyub
un yanına geldi.Başına topraklar serpip gözlerinden kanlı gözyaşları
akıttı.
"Çocukların öldü.Her biri parça parca oldular.Bağırışmaları
inlemeleri dayanılacak gibi değildi"
dedi. Öyle bir anlatti ki Hz.Eyyub
`un mübarek gözlerinden yaş geldi.Şeytan Hz.Eyyub`un üstünü başını
yırtıp feryat ve figan etmesini bekliyordu.Fakat onda ki sabır ve tevekü
lü görünce hiddetlendi ve konuşmaya başlayaçağı sırada Hz.Eyyub
"Ey mel`un sen iblis`sin beni rab`ıma isyana teşvik etmek istiyorsun.
Şunu bil ki Evlatlarım birer emanet idi.Rab`ıma nicin inciyeyim.Rab`ı
ma hamd ederim"
diye buyurdu.
Allah-u Teala Eyyub AS `nin bedenine hastalık vererek imtihan etmeyi
murad etti. O`na hastalık verdi. Hastalığı gün geçtikçe şiddetlendi.Akra
baları komşuları ve başkaları yanına uğramaz oldular.Yalnız sadakat
ve şefkat misali Rahime Hatun onu terk etmedi.O`na hizmete devam etti.
Hz.Eyyub bu hastalık halindede şikayet ve feryadda bulunmayıp şükür
etmeye devam etti.Sabır gösterdi.Hasta olması ve sebebi Kuran-ı Kerim
Sad suresi 41. ayeti kerimesinde mealen şöyle bildirilemektedir.
"(Ya Muhammed) Eyyub`u hatırla O rab`ına (Ya rabbi) Şeytan beni
yorgunluğa ve azaba(hastalığa) uğrattı"
diye dua ve nida etti.
Burada Hz. Eyyub edebi göstererek duasında yorgunluğu ve hastalığı
şeytana nispet etti.Çünkü şeytan zenginliğine evladına ve çok ibadet
edişine haset etip musallat olmak istemişti.Gerçekte Eyyub AS her
şeyin Allah-u Teala`dan olduğunu bilirdi.Şeytan bu defada Hz.Eyyub
`un bulunduğu yüre halkına vesvese vererek
"Aman Rahime Hatun`la
görüşüp O`na yardımcı olmayın Eyyub hastalığı sizde geçebilir.O`nu
bölgenizden kovun"
dedi.Yöre halkı Rahime Hatun`a haber göndererek
Eyyub`u alıp burada gidiniz yoksa sizleri taşlayarak öldürürüz! tehditinde
bulundular.Rahime Hatun gizlice Eyyub AS`yi sırtına alıp oturdukları yere
yakın büyük bir kayanın aldında saklandı.Altına kumlar kuyup taştan
yastık koydu.Sonrada saptan küçük bir külübe yaptı ve hizmete devam etti.
Hz. Eyyub şehir dışındaki külübesinde rahatsızlığına rağmen gelip
geçen insanlara Allah-u Teala`yı hatırlatıyor.Sabır ve şükrü tavsiye
ediyordu.İş ve üzüntüden yorgun düşen hanımı Rahime Hatun`da yüredeki
hanımlara iplik eğirmekle meşkul idi.Bir ara Rahime Hatun efendisine
"Senin için Allah-u Teala`dan sıhhat ve afiyet isterim" dedi.Eyyub AS`de
"Ey Rahme,Allah-u Teala bizlere nimetler verirken biz ondan gelen bela
lara niçin sabr etmeyelim"
diye buyurdu.Hz. Eyyub 7 yıl dert ve bela için
de kaldı.Halinden hiç şikayet etmedi.Rahime Hatun bir gün O`na
"Cenabı
Hak`a dua etsende bu dertleri senden alsa"
diyince O "Ey Rahme sıhhat
ve mesut günlerimiz ne kadar zamandı?"
diye sordu. Rahime Hatun
"80 yıl idi" dedi.Hz. Eyyub:"Şiddet ve bela zamanı sıhhat ve bela süresi
ne kadar olmadan Cenab-ı mevlaya bela için şikayet etmekten huyu

ederim" buyurdu.Tahamül gücü üstünde bir sabır gösteren Hz.Eyyub
Kuran-ı Kerim Sad Süresi 44. ayeti kerimesinde meth edildi.Hadisi
Şeriftede
"Hz.Eyyub insanların en uysalı, en sabırlısı ve en çok öfkesini
yenen idi"
buyuruldu.Hakka rızası tam ve kusursuz idi.

Şeytan bir gün Doktor süretinde Rahime Hatun`,un karşısına çıktı.
"Sen her halde hasta olan Eyyub`un hanımısın "dedi.Rahime Hatun
"Evet" diyince "Ben onu yakalandığı hastalıktan kurtarmayı düşünü
yorum lakin şartlarım var" dedi.Rahime Hatun "Nedir?" deyince
"Kolay,Eyyub şarap içicek ve benim içinde şifayı sen yarattın diyecek
o kadar" dedi. Daha sora ayrıldı Rahime Hatun olan olayrı Hz. Eyyub`e
anlattı." Ondan sakın ol" buyurdu. Hz. Eyyub`un hastalığı çok şiddetlendi
O`nun bu hali beden kalb ve lisanı ile yaptığı kulluk ve peygamberlik
vazifetlerini iyice zorlaştıryordu.O zaman Allah-u Teala`ya dua ve niyaz
da bulundu.Kuran-ı Kerim`de bu husuta mealen şöyle bildirilmektedir.
"Bana gerçekten hastalık isabet etti.Sen merhamet edenlerin en mer
hametlisin(Enbiya Süresi 83)"
Hz. Eyyub`un bu şekilde dua etmesinin
sebebi değişik şekillerde anlatılmakdatır.

HASTALIKTAN KURTULMA;
Hz.Eyyub şehrin dışındaki kulübesinde yaşıyordu.Birgün karısı Rahime
Hatun yiyecek aramaya çıkmıştı.ikinde vakti Allah-u Teala`dan lütuf
müjdesi ulaşdı.Cebrail AS çıka geldi ve Allah-u Teala`dan
"Ey Eyyub
bela verdim sabrettin şimdi ben sıhat ve nimet vereceğim"
haberini
getirdi.Bu husus Kuran-ı Kerim`de şöyle bildirilmektedir
."Ey Eyyub
ayağını yere vur çıkan sudan gusl eyle ve soğuğundan iç (Sad suresi 42)"

Bunun üzerine "Hiç gücüm yok ki" der,Bunun üzerine "var olan gücünle
vur" emrini alır.Bu ilahı emir üzerine Eyyub AS ayağını yere vurur.
Bu ilk pınardan su fışkırır.Bu su sıcak olup bedenini yıkayı verir.
İkinci pınar ise kırk adım doğuya doğru sayarak tekrar ayağını vurur.
Soğuk bir pınar oluşur ve sudan da içer şifasını bulur.Diğer bir rivaye
te göre Eyyub peygamber rahatsız bir halde iken,Rahime Hatun Eyüp
Nebi Beldesiin güneyinde bulunan Tel-Goran köyünde yiyecek aramya
gider.Yiyecek karşılığındada saçlarından bir örük vererek bir parça
ekmek aldıktan sonra Eyyub peygamberin yanına gelir.Hasta ve bitkin
olan Eyyub AS bunun farkına varır :" Ya rahme Hatun senin saçlarınına
ne oldu?" diye sorar.Rahme Hatun`da "Ben bu ekmek karşılığında
verdim Ya Eyyub" der. Hz.Eyyub AS " Ya Rahme git bu paröa ekmeği
geri ver saçlarını getir" der.Rahime Hatun tekrar Tel-Goran`gider,
ekmeği verir saçlarını alır.Tekrar geri döner.Eyyub AS bu sureçte
Cebrail AS tarafından gelen emirle çıkan hem pınardan içmiş hemde
bedenini yıkamış sıhhatın kavuşmuştur.Eyyub AS nin hastalığı geçmiş
taze bir genç olmuştu.Cebrail AS ona Hülle(elbise) giydirdi.Başına tac
koydu.Üzerine altın parçacıkları saçıldı.Bir süre sonra dönen Rahme
Hatun Eyyub`u tanıyamadı.Kaybolduğunu zannetti.Ağlamaya başladı
Cebrail AS Eyyub peygambere "Rahme Hatun`u çağr gönlünü hoş
eyle" buyurdu. Hz.Eyyub "ey hanım kimi kimi çağırır kimi ararsın"
diye seslendi. Rahime Hatun " Bir hastam vardı. hayat arkadaşımdı"
dedi. Eyyub "ismi neydi" Rahme Hatun "Sabırlı Eyyub idi " Eyyub AS
"Nasıl bir kimse idi?" Rahme Hatun "sağlıklı iken sana benzerdi "
deye cevap verdi.Eyyub AS "Ey Rahme o hasta Eyyub benim" buyurup
kendini tanıttı."Allah-u teala sıhhat verdi" dedi ve her ikisi ağladı.
Daha sonra Rahme Hatun aynı sudan yıkanıp içtikden sonra o da
gençleşti.Bu halden sonra hanımı ile beraber eski yerlerine doğru
yola çıktılar.Eski köyüne dününce köhne evinin yenilenmiş olduğu
nu gördüler.Elinden alınan malları geri gelmişti. Başka bir rivayete
görede ölen evlatları dirilmişti.

Hz. Eyyub kendi ismi ile anılan ,
Eyub Nebi Beldesinde kabirleri
bulunmaktadır.Bu bölgede Hz.Eyyub peygamber,Hz.Rahime Hatun
ve Hz.Elyaseh peygamberlerin türbeleri bulunmakdadır.
Ayrıca Tel-Goran köyünün tam arkasından Eyyub AS bir evladının
mezarı bulunmaktadır.
Gerek türbeleri ,Gerek mağarası, gerek
şifalı suları ,gerek rahatsızlık döneminde belini dayadığı ve orda
yaşam sürdüğü büyük kaya parçası bugün bile büyük birer anıt
olarak sapa sağlam durmaktadır.


HZ.ELYASEH (S.A.V) PEYGAMBER

İsrailoğullarına gönderilen peygamberlerdendir.İlyas AS`dan sonra
gönderilmiştir.Her ikiside Musa AS`den sonra gönderilmiş ve aynı za
mada Musa AS`dinini yaymakla görevlendirilmişlerdir.
İlyas AS İsrailogğullarını Allah-u Teala`ya imana cağırdı.Onu dinleme
diler,hatta memleketinden kovdular..Ba`l adındaki puta tapmaya ısrar
ettiler.Bu isyanları ve azgınlıkları sebebiyle Allah-u Teala onlar üzer
lerine bela ve musibet gönderdi.Çeşitli sıkıntılarla cezalandırdı.Mem
leketlerinden bereketi kaldırdı.Yağmur yağmaz oldu.Kıtlık baş göster
di ve mahsul alınmaz oldu.Yiyecek bulamadılar.Sonunda İlyas As`ı bulup
nasihatını dinlediler.İman ettikleri için üzerlerinden belalar ve musibet
ler kaldırıldı.Bir süre sonra tekrar dinden dönüp puta tapmaya başladılar.
Çeşidli günahlar işlemeye başladılar.Küfürde ısrar edip iman etmeye bir
türlü yanaşmadılar.İlyas AS Allah-u Teala`nın izniyle Ba`lbek`te yaşayan
bu kabileden ayrılıp gitti.Bu davetleri sırasında uğradığı bir belde halkı
tarafından cok sevilip orada kalması istendi.Bunun üzerine ihtiyar bir
kadının evine misafir olmuştu.Bu kadın Hz. Elyaseh peygamberin anne
siydi.Elyaseh AS o sırada genç olup hasta idi.Annesi İlyas`tan oğlunun sıh
hate kavuşması için dua istedi.İlyas AS dua edip O`nu hastalıktan kurtarıp
sıhhate kavuşturdu.Elyaseh AS daha sonra İlyas peygamberin yanından
ayurılmadı.Ondan Tevrat`ı Şerifi öğrendi.İlyas AS den sonra Allah-u
Teala tarafından Elayseh AS peygamber olarak görevlendirdi.
Elyaseh peygamber İsrailoğullarının islahı için çok uğraştı.Azgınlıkları
taşkınlıkları günden güne artıyordu.Bu kabile Allah`ın kendilerine yolla
dığı kitabin gösterdiği yoldan ayrıldılar.Kabileler devletin başına geçme
yarışına girdi.Aralarındaki ayrılık ve başka memleket meseleri yüzünden
birbirlerine düştüler.Nihayet Allah-u Teala`a onlara Asur devlerini
musallat etti.Hepsi esir düşüp perişan oldu.

VEFATI;

Hz.Elyaseh AS Viranşehir bölgesinde bulunan Hz.Eyyup AS`yi ziyaret
etmek istedi.Günlerce aylarca yaya yürüyen Elyaseh AS sonunda
Eyyup peygamberin bulunduğu bugün kü adıyla
Eyyun Nebi Beldesine
400-500 mesafe kalmışken Şeytanla karşılaştı.İnsan kılığına giren
şeytan Elyaseh AS`ye Nereden geliyorsun Nereye gidiyorsun diye sorar.
Hz.Elyaseh ise ben Eyyub peygamberi ziyaret etmek icin aylardır yoldayım,
Yolumun çok kalıp kalmadığını şeytana sorar.Şeytan`da ;htiyar geldiğin
yol kadar daha yolun var" der.
Yorgun ve bitkin bir halde olan Hz.Elyaseh daha fazla yürüyemeyeçeğini
anlayınca "Ey yüce Allah`ım mümkünse burada emanetini benden al"
diye dua eder.Oturduğu yerden kalkar,elindeki asasını yere batırdıktan son
ra Allah`ın Rahmetine kavuşur.Yere batırmış olduğu asası bugün türbesinin
baş ucunda bir ağaç olarak durmaktadır.

HZ.ŞUAYB (S.A.V) PEYGAMBER

Hz.Suayb peygamber`in Urfa`nun 85 Km doğusunda ki tarihi Suayb
şehrinde yaşadığına inanılmaktadır.Bu tarihi kentin kalıntıları
arasında bir mağara ev onun makamı olarak ziyaret edilmektedir.

HZ.LUT (S.A.V) PEYGAMBER

Hz.İbrahim`in kardeşi Harran`ın oğludur.Lut,Hz.İbrahim ile birlikte göç
etmiş ve peygamberlik ile görevlendirileceği Sodam`a gitmiştir.

Turkforum tatil dinibilgiler

TRABZONlin nüfusu, 2000 Genel Nüfus Sayımı sonuçlarına göre 975.137'dir. Şehirler nüfusu 478.954 (% 49.12), köyler nüfusu ise 496.195 (% 50.88)'dir. M

lin nüfusu, 2000 Genel Nüfus Sayımı sonuçlarına göre 975.137'dir. Şehirler nüfusu 478.954 (% 49.12), köyler nüfusu ise 496.195 (% 50.88)'dir. Merkez İlçe nüfusu 283.233'dür. 2000 Genel Nüfus Sayımı sonuçlarına göre Trabzon 81 İl içinde toplam nüfus itibariyle 19'ncu, İl merkez nüfusu itibariyle 25'incidir. 2000

Genel Nüfus Sayımı sonuçlarına göre Trabzon, Karadeniz Bölgesi içinde yer alan 14 İl arasında nüfus çokluğu bakımından Samsun'dan sonra 2'inci sıradadır. Bölgede toplam 8.439.213 kişi yaşamaktadır. Bu nüfus Türkiye'nin toplam nüfusunun % 12.44'ünü teşkil etmektedir.

Doğu Karadeniz Bölgesinde yer alan Trabzon Kafkasların ve İran transit yolunun başlangıcında yer alır. Karadeniz'e kıyısı olan diğer ülkelerin limanlarıyla bağlantısı bulunmaktadır. Tarihi ve doğa güzellikleri ile dört mevsim gezip görülebilecek turizm şehridir.

17 İlçeye sahip olan Trabzon'un 9 İlçesi 114 km.lik sahil şeridinde sıralanmıştır. Bunlar, batı-doğu istikametine doğru Beşikdüzü, Vakfıkebir, Çarşıbaşı, Akçaabat, Yomra, Arsin, Araklı, Sürmene ve Of'tur. Diğer İlçeleri olan Tonya, Düzköy, Şalpazarı, Maçka, Köprübaşı, Dernekpazarı, Hayrat ve Çaykara sahilden içeridedir. Beşikdüzü ve Şalpazarı 1988, Çarşıbaşı, Düzköy, Köprübaşı, Dernekpazarı ve Hayrat 1990 yılında ilçe olmuşlardır.

77 Belediyesi bulunan Trabzon'da belediye sayısı bakımından ilk sırayı 15 belediye ile Akçaabat ilçesi alırken, Çarşıbaşı ve Dernekpazarı ilçeleri de 1'er belediye ile son sırada yer almaktadır. İlimiz engebeli bir arazi üzerinde dağınık bir yerleşim gösteren 480 köye ve 375 mahalleye sahiptir.



Kaleler

Trabzon Kalesi

Büyük bir bölümü ayakta kalan surlar şehrin eski yapılarını oluştururlar. Bugünkü surların en eski bölümü Roma devrine MS 5. yüzyıla tarihlenmektedir. Surların daha eski safhaları hakkında tarihi kaynaklar bilgi verirler. MÖ. 5. yüzyılda şehri gören Ksenefon surların varlığından sözetmektedir. Trabzon surları Yukarı Hisar, İçkale, Orta Hisar ve Aşağı Hisar olmak üzere üç bölüme ayrılmaktadır.

Yukarı Hisar ile Orta Hisar, Kuzgun Dere ile İmaret (İskeleboz ) deresi arasındaki yüksek kaya kitlesi üzerine kurulmuştur. Bu bölüm kalenin en eski bölümünü meydana getirmekte ve kaba olarak bir yamuğa benzemektedir.

Şehrin adı bu Trapez-Trapezus yamuk şeklinden gelmektedir.

Akçakale

Trabzon'un 18 km batısında bulunan Akçakale de denize hakim bir terasta ilçeye ismini veren kale yer almaktadır. Kalenin 1297-1330 yılları arasında İmparator Alexios II tarafından Selçuklulara korunmak amacıyla yaptırıldığı sanılmaktadır.Trabzon’un fethinden sonra Kale yedi yıl daha savunulmuş ve sonra Fatih Sultan Mehmet'in komutanlarından Mahmut Paşa tarafından ele geçirilmiştir. Kuşatma sonunda şehit düşen Mahmut Paşa da kaleye gömülmüştür. Osmanlı döneminde onarım geçiren ve bazı yeni ilavelerle genişletilen kale önemli bir askeri üs olma özelliğini yüzyılımızın başlarına kadar korumuştur.


Gülbahar Hatun Camii

Yavuz Sultan Selimin annesi Gülbahar Hatun’un hatırası için Orta Hisar’ın batısında, Zağnos Köprüsü’nün yakınında bir külliye içerisinde yapılmıştır.
Külliyeden cami ile türbe günümüze gelebilmiş; imaret, medrese, hamam ve mektep yıkılmıştır.

Mektebin yerine 1899 tarihinde bugünkü Gülbahar Hatun İlkokulu yapılmıştır Kaynaklar Gülbahar Hatun’un ölümünden sonra 1514 yılında yaptırıldığını göstermektedir.

Caminin inşa kitabesi yoktur. Cami erken devir Osmanlı mimarisinde ayrı bir plan tipi oluşturan Zaviyeli Camiler grubuna girmektedir. Duvar işçiliği özenlidir. Pencereler, son cemaat mahali, kemerleri ve minarede koyu gri ve sarımsı beyaz taş kullanılmıştır. Caminin örtüsü kurşun kaplıdır.

Mihrap mermerden yapılmıştır. Kenar bordürleri sade, tepeliği bitkisel süslemelidir. Beşgen niş mukarnaslı bir kavsara ile son bulur. Köşeliklerinde ikişer kabara (gülbezek) motifi yer alır. Minberde mermer olup sade bırakılmıştır.

Caminin klasik dönem süslemeleri bozulmuştur. Bugünkü süslemeler son onarımlarda yapılmıştır. Avlusundaki şadırvan eskiden kubbe ile örtülüydü. Bu örtü son onarımlarla konik külaha dönüştürülmüştür.





Hızırbey Camii

Bu eser Hızırbey mahallesinde yer almaktadır. Yapının ve mahallenin bu isimle anılması Trabzon'da valilik yapan Hızır Bey'den ötürüdür. Kare planlı olan yapı H.1213(1789/99) yılında yaptırılmıştır. Mimar Çetintaş'ın raporuna göre; camiinin hicri 1298(1880) senesinde halk tarafından yaptırıldığı söylenir ise de bu tarih tamir kitabesidir. Eser, 1970 yılında tamir ettirilmiş, Hızır Bey Camiini onarma ve güzelleştirme derneği'nin öncülüğünde Camii avlusu düzenlenmiş, son cemaat yeri genişlettirilerek asıl bölüme uyumlu olarak yeni ek yapı kuzey tarafına 20.YY. ın sonunda (1998:1999) yapılarak daha fazla cemaate hizmet verecek hale getirilmiştir.





Meryem Ana (Sumela) Manastırı

Trabzon’un Maçka İlçesinin Altındere Köyü sınırları içinde, Altındere vadisine hakim Karadağ’ın eteklerinde sarp bir kayalık üzerine kurulmuş olan Sumela Manastırı, halk arasında "Meryem Ana" adı ile anılır. Vadiden yaklaşık 300 metre yükseklikte bulunan yapı, bu konumuyla manastırların şehir dışında, ormanlarda, mağara ve su kenarlarında kurulma geleneğini sürdürmüştür.

Meryem Ana adına kurulan manastırın "Sumela" adını "siyah" anlamına gelen "melas" sözcüğünden aldığı söylenmektedir. Bu ismin manastırın kurulduğu koyu renkli Karadağlar’ dan geldiği düşünülmekte ise de, Sumela kelimesi buradaki Meryem tasvirinin siyah rengine bağlanabilmektedir.

Rivayete göre; Bizans İmparatoru I. Theodosius zamanında (375-395) Atinadan gelen Barnabas ve Sophranios isimli iki rahip tarafından kurulmuş olan manastır, 6.yüzyılda İmparator Justinianus’ un manastırın onarılarak genişletilmesini istemesi üzerine Generallerinden Belisarios tarafından tamir edilmiştir.

Side ülkemizin en çok tanınan antik yörelerinden biridir.

Side ülkemizin en çok tanınan antik yörelerinden biridir.

Eski bir Liman olan Side'nin ismi nar anlamına gelmekteydi. Bugün güzel bir sahil kasabası olan Side'de antik kalıntılar, sıcak bir iklim, kumlu plajlar, birçok alışveriş merkezi ve modern konaklama tesisleri turistleri bu yöreye akın akın getirmekte.

Bunları yapmadan dönmeyin;

*

Side Ören yerleri ve müzesini gezmeden
*

Manavgat Şelalesini görmeden
*

Alabalık yemeden

Side'den dönmeyin.



Manavgat ŞelalesiŞelale
Manavgat ilçesinin 3 km. kuzeyinde bulunan şelale, ilçe ile aynı adı taşır. Şaşırtıcı bir yükseklikten dökülmesine karşın geniş bir alan üzerinde gürül gürül akışı ile görülmeye değer bir manzara oluşturur. Şelalenin hemen yanıbaşında doğa ile içiçe piknik yapılabilir ve çevresindeki lokantalarda taze balık yenilebilir.
MüzelerManavgat müze

Side Müzesi: Roma Devrine ait agoranın karşısında bulunan, M.S 5-6.yüzyıldan kalma antik agoranın hamamı 1960/61 yıllarında restore edilerek müze haline getirilmiştir. Müzede sergilenen eserlerin büyük bir bölümü, Prof. Dr. Arif Müfid Mansel tarafından,1947-1967 yılları arasında Side antik kentinde yapılan kazılarda, çıkarılan buluntulardır. Hellenistik, Roma ve Bizans Devrinden; yazıtlar, silah kabartmaları, Roma Devrinden yapılmış Grek orijinallerinin kopyası olan heykeller, torsolar, lahitler, portreler, ostotekler, amphoralar, sunaklar, mezar stelleri, sütun başlıkları ve sütun kaideleri sergilenmektedir
Side

Manavgat'a 7 km uzaklıkta olan Side tarihi bir yerleşim merkezidir. Tarihçiler tarafından İ.Ö. 1405'te kurulduğu ifade edilen Side, İ.Ö. VI. y.y ın yarısından itibaren, sırası ile, Lidyalıların, Perslerin, İskender'in, Antiogonos'un, Ptolemaiosların egemenliğini tanımıştır. İ.Ö. 215 ten sonra Suriye Krallığı'nın denetiminde imar edilip bir bilim ve kültür merkezi haline getirilen kent İ.Ö. Apameia barışı ile Bergama Krallığı'na bırakılmıştır, daha sonra Doğu Pamphilya bölgesi ile birlikte bağımsızlığını koruyarak büyük bir ticaret donanmasıyla refaha ve zenginliğe kavuşmuştur.

İ.Ö. 78 den sonra Roma egemenliğinde bulunan Side, daha sonra Bizans egemenliğine girdi. İ.S. V. y.y. ve VI. y.y. larda Psikoposluk merkezi olan Side en parlak devrini yaşamıştır. Eşsiz bir işçiliği olan kentin ana kapısı iki kule arasındadır. Side kentinde iki ana cadde vardır. Bu caddeler Antik Çağın sütunlu caddelerine örnektir. Kent kapısını geçtikten sonra yassı taşlarla döşeli alan bu caddelerin başlangıç yeridir. Bu caddelerin her iki yanında sütunlu portikler ve onların arkasında dükkanlar bulunmaktadır.



SPORTİF ETKİNLİKLER
Köprülü kanyonJeep-Safari
Antalya , Kemer, side ve Alanya'daki Seyahat acentaları Toros dağlarına Jeep Safari turları düzenlerler. Günlük turlar sabah erken saatlerde başlayıp akşama kadar Offroad heyacanı yaşayarak sürer.
Binicilik
Bazı otellerin binicilik için geniş alanları mevcuttur. İngiliz, Arap ve Haflinger atları bulunur. Binicilik ve atlama dersleri bir saat süresince veya günlük geziler halinde yapılmaktadır. Aynı zamanda üç günden , yedi güne kadar nehir boyunca veya dağlara turlar yapılır.
Rafting
Köprüçay, Manavgat ve Dragon nehirleri Akdenizdeki Cehennem Suyu ratfing için mükemmel güzergahlardır.
SelgeManavgat
Serik'in 35 km. kuzeyinde, Torosların güney yamacında, Köprü Çayı (Eurymdon) yakınlarında eski bir dağ kenti olan Selge'ye Köprülü Kanyon Milli Parkı'ndan sonra dik virajlı, 14 km.lik stabilize yoldan gidilir. Doğa güzelliği bakımında çok zengin olan köprülü kanyondan geçen yol üzerinde Göreme'deki Peri bacalarına benzeyen ve bütün dağ yamacını kaplayan oyuntulu kayalar vardır. Psidia'ya bağlı olup sonradan Pampheylia sınırları içine alınan kent sırasıyla Lidya, Pers, İskender ve Roma yönetimlerinde kalmıştır.

Kuzeydeki 5 kapılı ve 45 basamaklı tiyatrosu önemli anıtıdır. Kayalığa oyulmuş tiyatronun güneyinde stadium ili gymnasium, batısında tavanı kartal motifi ile süslü İon tipinde bir tapınak göze çarpar. Stadiumun güneyinde Çeşme ve Agora bulunmaktadır. Kentin güneybatısına uzanan surların kuzeyinde Artemis ve Zeus anıtları ile necropol yer almıştır.
Turkforum tatil dinibilgiler

Pamukkale, kaynak sularının kirecinden oluşmuş bir tepe. Türkiye'nin en tanınmış doğa harikasıdır; ve Denizli'dedir. Pamukkale 2700 metre uzunluğunda

Pamukkale, kaynak sularının kirecinden oluşmuş bir tepe. Türkiye'nin en tanınmış doğa harikasıdır; ve Denizli'dedir. Pamukkale 2700 metre uzunluğunda ve yüksekliği 160 metredir. Parlak beyaz rengiyle Pamukkale'yi 20 km uzaklıktan görmek mümkündür. Tepesinde antik Roma'dan kalma Hierapolis adlı kutsal antik şehir bulunur.

Travertenlerdeki Hasar

20'nci yüzyılda Pamukkale'nin güzelliğini kendi gözleriyle görmek isteyen turistlerin akınlarıyla başa çıkabilmek için gitgide daha çok oteller inşa edildi. Bu süreçte travertenlerde çok hasarlar meydana geldi. Bazı otellerin inşa edilebilmesi için antik şehir Hierapolis'in bir kısmı yıkıldı. Pamukkale'nin sıcak kaynak suyu otellerin banyolarına havuzlarına aktarıldı. Suyu kesilen Pamukkale günden güne sararıp renk değiştirmeye başladı.

UNESCO'nun koruma altına almasıyla travertenlerdeki hasar bir miktar telafi edildi.




Çaldağ’ın güney eteklerinden gelen kalsiyum oksit içeren suların oluşturduğu görkemli beyaz travertenler ve geç Helenistik ve erken Hıristiyanlık dönemlerine ait kalıntılar içeren Hierapolis arkeolojik kenti, antik çağlardan bugüne kadar ulaşan en çarpıcı merkezlerden biridir. Denizli’ye 2 km. uzaklıkta bulunan bu alan, ayrıca çok çeşitli rahatsızlıklara iyi geldiğine inanılan şifalı suları ile de ünlüdür.

Antik kentin M.Ö. II. yüzyılda Bergama krallarından II. Eumenes tarafından kurulduğu, adını ise Bergama’nın kurucusu Telephos’un eşi Heira’dan aldığı sanılmaktadır. Eski kaynaklara göre metal ve taş işlemeciliği dokuma kumaşları ile ünlü olan kent, Büyük Konstantin döneminde Frigya bölgesinin başkentliğini yapmış, Bizans döneminde Piskoposluk merkezi olmuştur. Bu özellikleri ile bu çarpıcı alan Dünya Miras Listesinde yer almaktadır.

Turizme yönelik kullanım sorunlarını, kültürel ve doğal mirasın korunmasına öncelik vererek çözebilmek amacıyla Pamukkale (Hierapolis) Koruma ve Geliştirme Amaçlı İmar Planı hazırlanmıştır. Bu koruma ve Geliştirme Amaçlı İmar Planı doğrultusunda;

• Alanın mevcut turizm potansiyeli gözönünde bulundurularak alan içerisindeki konaklama, alanın yakın çevresine kaydırılarak kapasitesi arttırılmıştır.

• Alan içinde yer alan 5 tesisten 3’ü kamulaştırılarak yıkılmıştır. Böylelikle bu yapılardan kaynaklanan kirliliğin önüne geçilmiştir.

• Termal su kaynakları ve travertenlerin oluşumu, bozulma ve kaybolma nedenleri bilimsel etütlerle ortaya çıkarılmış, jeotermal enerji potansiyeli, travertenlerin koruma zonları ve gelişme olanakları saptanmış; traverten alanları genişletilmiş, termal su kaynaklarından travertenlere ulaşan ancak tahrip olan su kanalları yerine yeni su kanalları inşa edilmiştir.

• Travertenlerin içinden geçen trafik yolu trafiğe kapatılıp travertenleştirilerek eski haline dönüştürülmüştür. Mevcut trafik akışı yapılan yeni trafik yollarıyla sağlanmıştır.

• Alan içinde ihtiyaç duyulan hizmetlerin verilmesi amacıyla Pamukkale örenyerinin kuzey ve güney girişlerinde ziyaretçi karşılama merkezleri oluşturulmuştur.

• Anıtsal yapıların fotogrametrik belgeleme çalışmaları yapılmış olup kazı onarım ve restorasyon çalışmaları devam etmektedir.

Ayrıca, Dünya Bankası ile Kültür Bakanlığı işbirliği içinde gerçekleştirilen “Türkiye Kültürel Miras Projesi” doğrultusunda yapılan çalışmalar ise;

• Pamukkale Koruma ve Geliştirme Planının aksayan veya işletilemeyen hususlarının revizyonuna gidilmesi,

• Kuzey kapıdan başlayan ve Nekropol alanının kesen yolun araç trafiğine kapatılması,

• Kuzey Güney kapılarının işletilmesine yönelik kararlar geliştirilmesi,

• Arkeolojik sit alanı içinde kalan Ören Mahallesinin takas yönetmeliğinden yararlanarak tarımsal alanda kullanım hakkı sağlayacak bir Hazine arazisine taşınması konusunun Özel Çevre Koruma Kurulu tarafından ele alınmasının sağlanması olarak sayılabilir.

Turkforum tatil dinibilgiler

MARMNARİSDenizle bütünleşen çam ormanlarına sahip muhteşem koylarıyla, dört tarafını çevreleyen Milli Parkı'yla, mavi bayrakla donatılmış plajları ve

Denizle bütünleşen çam ormanlarına sahip muhteşem koylarıyla, dört tarafını çevreleyen Milli Parkı'yla, mavi bayrakla donatılmış plajları ve berrak deniziyle Marmaris bugüne kadar Akdeniz ve Türkiye turizminin önemli merkezlerinden birisi olmuştur. Bugüne kadar az sayıda insanın farkına varabildiği doğal, kültürel, tarihi değerler ve alternatif turizm alanında var olan büyük hazineyi artık dünyayla daha fazla paylaşmak istiyoruz. Bu güzel şehrin, yılın 365 günü turizm çeşitliliği içerisinde, her mevsimde kendi özelliklerine göre turizmin yaşandığı bir kent haline gelmesi için eksiği değil ama fazlası bulunmaktadır. Anadolu'nun en önemli uygarlıklarından bugüne kadar ayakta kalan olağanüstü eserler en fazla birkaç saatlik mesafede her gün binlerce ziyaretçi ağırlamaktadır. Marmaris çevresinde bulunan yat limanları ve koylar her yıl binlerce tekneye ev sahipliği yapmakta, maviturların en önemli bölümlerini oluşturmaktadır. Çevremizdeki milli parkın sahip olduğu bitki ve hayvan dokusu, orman içi yürüyüş yolları, tırmanma alanları, kanyonlar, mağaralar ve daha birçok doğa sporu imkanı yine yılın her günü değerlendirilebilecek turizm zenginliklerimiz arasındadır. Hemen yanı başımızda yer alan kırsal yaşam alanları da yıllardır bölgemizi ziyaret eden ve kültürümüzü öğrenmeye çalışan turistlerin ilgi merkezi olmaya devam etmektedir. Marmaris'in güzelliklerini bir ömür boyu yaşamanız dileğiyle



Batıdan Reşadiye Yarımadası ve Kerme Körfezi, kuzeyden Muğla, doğudan Balan Dağı, Karadağ ve Günlük Tepeleri ile, güneyden denizle çevrilmiştir. Körfezin önünde kıyıya ince bir dille bağlı olan Adaköy, onun önünde Bedir Adası, Keçi Adası ve Güvercin Adası bulunur.Kentin en eski kısımı denize doğru uzanmış kalker yapılı bir tepe üzerine kurulmuş olan Kale Mahallesidir. Marmaris daha sonra eteklere doğru ve kıyı boyunda gelişmiştir.Çok nemli bir havaya sahiptir.

Konumu, hem Marmaris'e hemde Marmaris'den diğer merkezlere, tarih ve doğa kokan güzelliklere ulaşılmasını kolaylaştırır. Hava ulaşımının yapıldığı Dalaman Havaalanı sadece bir saat uzaklıktadır.Görmek istediğiniz yerleri katılacağınız turlarla bir gün içinde gezebilir, akşam tekrar Marmaris'te tatilinize devam edebilirsiniz. Rodos ise sadece 45 dakika uzaklıktadır.
Marmaris'in tarihi MÖ 12000'lere kadar gider.2007 yılında Bedir Adasındaki Nimara Mağarasında yapılan kazı çalışmaları sonucu bulunan materyaller bunu teyit etmektedir.{{bkz.:17 Eylül 2007 de Marmaris Müzesindeki basın toplantısı}...Bölgeye KARİA adı Kar'ın ülkesi anlamıda sonradan verilmiştir. Ege ve Akdeniz'in kıyılarının bereketi, bölgeyi devamlı çekici kılmıştır. Şehir Rodos ve Ege adalarına açılan en önemli köprüdür.Böylece Marmaris zaman içinde pek çok medeniyetin hüküm sürdüğü bir yer haline gelmiştir.

Bölgede yapılacak gezilerde Karia, Rodos ve ada uygarlıkları, Mısır, Asur, İon, Pers, Makedon, Suriye, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı medeniyetlerinin izlerini görmek mümkündür.

Pyskos kentin ilk adıdır. Bugün asartepe denilen mevkide kalıntıları görülebilir
Marmaris ismi ise Heredot'un kaynaklarında Marmarisos, ünlü türk denizci Piri Reis'in Kıtab-ı Bahriye'sinde Mermeris olarak geçer. Bu ismin Bozburun'daki mermer ocaklarından geldiği tahmin edilmektedir.

Pek çok efsaneye beşiklik eden kentin adıyla ilgili bir başka söylence Seyyah Evliya Çelebi'nin ünlü Seyehatnamesi'nde yer alır. 1522'de Rodos seferi sırasında eski kaleyi küçük bulan Kanuni Sultan Süleyman mimarına dönüşte kalenin büyütülmesini emretmiştir. Ancak seferden dönen padişah yapılan kaleyi de küçük bulmuş; mimarına "Ya mimar bu kale azdır" demiş ve etrafındakilere "mimarı as" emrini vermiştir. Bu emir daha sonra kale sakinleri tarafından söylene söylene mimaras'tan Marmaris ismi türemiştir. Doğal bir liman olan Marmaris Körfezi 1100 kapasiteli üç marina ve 1200 yat kapasiteli 9 yat çekek yerine sahiptir. Mavi yolculuğun odak noktasında bulunan yörede yat turizmini geliştirmek amacıyla çeşitli festivaller düzenlenmektedir. Uluslararası Yat Festivali ve Uluslararası Marmaris Yat Yarışlarını yörenin belli başlı etkinlikleri arasında sayabiliriz.Marmaris görülmesi gereken ilçelerimiz arasındadır.
Turkforum tatil dinibilgiler

Popüler bir liman olan Kuşadası aynı zamanda gözde bir tatil yeri. Çiçeklerle kaplı bu şirin adacık ziyaretçilerini Ege’nin o muhteşem sahillerinde ko

Popüler bir liman olan Kuşadası aynı zamanda gözde bir tatil yeri. Çiçeklerle kaplı bu şirin adacık ziyaretçilerini Ege’nin o muhteşem sahillerinde konuk ediyor. Geniş marinası daima yat sahipleri için bir numara olan Kuşadası tatil, dinlenmek ve alışveriş için mükemmel bir yer.
Buraya yeni gelenlerin etkilenecekleri ilk şey Ege’nin berrak sularında sahil boyunca uzanan temiz plajlar olacak. Modern şehir merkezinde gezen insanlar yüksek kalitede yapılmış yerleşim yerlerini ve planlı yapıları görünce ikinci defa etkilenecekler.

Kuşadası’na yakın olan Efes, Milet ve Pirene gibi ünlü tarihi mekanlar ve Kuşadası’nda bulunan eski kale ve kervansarayla beraber burada konaklamanızı daha anlamlı bir hale getirecektir. Dilek Ulusal Park içinde barındırdığı birçok hayvan için adeta bir cennet..
Tüm bu güzel yerler şehrin büyüleyici manzarasını tamamlıyor. Kuşadası bugün her türlü tatil için uygun ortamlar sunabilen harika bir tatil yeri.





Gezilecek Yerler
Güvercinada

: 19 yy.da Mora ayaklanması sırasında adalardan gelebilecek saldırılara karşı karakol olarak Osmanlılar tarafından yapılmıştır.
Gezilecek Yerler

Kruvaziyer ve Yat Limanları









Kuşadası'nda turist gemilerinin yanaştığı iki adet iskele ve ayrıca 650 yat kapasiteli yat limanı bulunmaktadır. Kuşadası Limanına her mevsim gemiler yanaşmaktadır. Kuşadası limanından Yunan Adası olan Sisam (Samos)'a bahar ve yaz aylarında (1 Nisan - 20 Ekim arası her gün) düzenli olarak yolcu motor seferleri yapılıp, kış aylarında bu seferler charter olarak değişir. Limanda günübirlik ve saatlik piknik turu yapan yolcu motorlar mevcut olup, Mavi Tur yapan yatlar da yat limanında bulunmaktadır.



Cami ve Kervansaraylar

Öküz Mehmet Paşa Kervansarayı : 1618 yılında Sadrazam Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Dış duvarlarda görülen top delikleri şehrin korsan saldırılarına karşı korunması amacıyla yapılmıştır. Kale İçi Camii : 1618 yılında Sadrazam Öküz Paşa tarafından yaptırılmıştır.


Plajlar

Kuşadası'nda bulunan plajlar; Kadınlar Denizi Plajı,Güvercin ada Plajı,Yılancı Burnu Plajı, Yavan su Plajı, Kuştur Plajı, Kara ova Plajı, Güzelçamlı Plajı, Sevgi Plajı, Kalamaki Plajıdır.



Kaplıcalar

Çıban (Yavan su ) Kaplıcası, Venüs Kaplıcası, Güzelçamlı kaplıcası Kuşadası'nın önemli kaplıcalarıdır.


Yapmadan Dönme

Öküz Mehmet Paşa Kervansarayını görmeden

Güvercin adayı gezmeden

Plajlardan denize girmeden

Dilek Yarımadası Milli Parkını gezmeden

Mavi tura katılmadan,...

Dönmeyin.

Ulaşım

Kuşadası'na kara ve deniz yolu ile ulaşım imkanı vardır. Kuşadası Limanı bölgenin önemli limanlarındandır. En yakın havaalanı İzmir'dedir.
Turkforum tatil dinibilgiler

KONYA ŞEHRİ VE OTELLERİ

KONYA ŞEHRİ VE OTELLERİ



insanlık tarihinin ilk yerleşim yerlerinden biri olan ve tarihi akışı içerisinde birçok medeniyetin izlerini bağrında taşıyan Konya, adeta bir müze şehir hüviyetindedir. Sayısız tarih, kültür ve doğal zenginliklerine sahip olan Konya, yetiştirdiği İslam büyükleri ile de tanınmaktadır. Konya, tarih boyunca belli başlı yollar üzerinde yer almış olup, tarihi İpek Yolu’nun en önemli ticaret ve konaklama merkezlerinden birisi olmuştur.

Konya’da ve çevresinde yerleşik düzen Prehistorik (tarih öncesi) Çağdan başlamaktadır. Konya, daha sonra Hitit, Phryg, Lydia, Pers, Bergama, Roma ve Bizans egemenliklerinde kalmıştır.

1071 tarihindeki Malazgirt Meydan Savaşı’ndan sonra Selçukluların eline geçen şehir, 1097 tarihinden 1277 tarihine kadar aralıksız Anadolu Selçuklu Devleti’nin başkenti olmuştur. Konya, Selçuklulardan sonra Karamanoğulları ve Osmanlı dönemlerini yaşamıştır.



Yapmadan Dönme

Mevlana Müzesini ve diğer müzeleri görmeden,

Çatalhöyük, Kilistrayı gezmeden,

Cami ,Saray ve hanları görmeden,

Düğün Yemeği yemeden,

Konya'nın köylerinde dokunan keçe, halı ve kilimlerden almadan,

10-17 Aralık Mevlana Anma Törenlerine katılmadan,

...Dönmeyin.


Bugün müze olarak kullanılmakta olan Mevlâna Dergâhı'nın yeri, Selçuklu Sarayı'nın Gül Bahçesi iken bahçe, Sultan Alâeddin Keykubad tarafından Mevlâna'nın babası Sultânü'l-Ulemâ Bâhaeddin Veled'e hediye edilmiştir.

Sultânü'l-Ulemâ 12 Ocak 1231 tarihinde vefat edince türbedeki bugünkü yerine defnedilmiştir. Bu defin gül bahçesine yapılan ilk defindir.

Sultânü'l-Ulemâ'nın ölümünden sonra kendisini sevenler Mevlâna'ya müracat ederek babasının mezarının üzerine bir türbe yaptırmak istediklerini söylemişlerse de Mevlâna "Gök kubbeden daha iyi türbe mi olur" diyerek bu isteği reddetmiştir. Ancak kendisi 17 Aralık 1273 yılında vefat edince Mevlâna'nın oğlu Sultan Veled Mevlâna'nın mezarı üzerine türbe yaptırmak isteyenlerin isteklerini kabul etmiştir. "Kubbe-i Hadra" (Yeşil Kubbe) denilen türbe dört fil ayağı (kalın sütun) üzerine 130.000 Selçukî dirhemine Mimar Tebrizli Bedrettin'e yaptırılmıştır. Bu tarihten sonra inşaî faaliyetler hiç bitmemiş 19. yüzyılın sonuna kadar yapılan eklemelerle devam etmiştir.

Mevlevî Dergâhı ve Türbe 1926 yılında "Konya Âsâr-ı Âtîka Müzesi" adı altında müze olarak hizmete başlamıştır.1954 yılında ise müzenin teşhir ve tanzimi yeniden gözden geçirilmiş ve müzenin adı "Mevlâna Müzesi" olarak değiştirilmiştir.

Müze alanı bahçesi ile birlikte 6.500 m² iken, yeri istimlak edilerek Gül Bahçesi olarak düzenlenen bölümlerle birlikte 18.000 m²ye ulaşmıştır.

Müzenin avlusuna "Dervîşân Kapısı" ndan girilir. Avlunun kuzey ve batı yönü boyunca derviş hücreleri yer almaktadır. Güney yönü, matbah ve Hürrem Paşa Türbesi'nden sonra, Üçler Mezarlığı'na açılan Hâmûşân (Susmuşlar) Kapısı ile son bulur. Avlunun doğusunda ise Sinan Paşa, Fatma Hatun ve Hasan Paşa türbeleri yanında semahane ve mescit bölümleri ile Mevlâna ve aile fertlerinin mezarlarının da içerisinde bulunduğu ana bina yer alır.

Avluya Yavuz Sultan Selim'in 1512 yılında yaptırdığı üzeri kapalı şadırvan ile "Şeb-i Arûs" havuzu ve avlunun kuzey yönünde yer alan selsebil adı verilen çeşme, ayrı bir renk katmaktadır.

Tilâvet Odası

Tilâvet Arapça bir kelime olup,Kur'an-ı Kerim'i güzel sesle ve usulüne uygun olarak okuma anlamına gelir. Geçmişte bu oda da Kur'an-ı Kerim okunulduğu için buraya tilâvet odası denmiştir. Halen Hat Dairesi olarak kullanılmaktadır.

Hat Dairesi'nde Mahmud Celaleddin, Mustafa Rakım, Hulusi, Yesarizâde gibi devirlerinin meşhur hattatlarının levhaları yanında, Sultan II. Mahmud'un yazdığı altın kabartma bir levha da yer almaktadır. Gümüş kapı üzerinde teşhir edilmekte olan Yesarizâde Mustafa İzzet Efendi'nin hattı ile yazılmış olan Molla Cami'ye ait Farsça beyitte şöyle denilmektedir.



Kabetü'l-uşşâk bâşed in mekam
Her ki nakıs amed incâ şod temam

(Bu makam aşıkların kâbesi oldu. Buraya noksan gelen tamamlanır)

Huzûr-ı Pîr (Türbe)

Türbe salonuna Sokullu Mehmet Paşa'nın oğlu Hasan Paşa'nın 1599 yılında yaptırdığı gümüş kapıdan girilir. Burada bulunan iki vitrin içerisinde Mevlâna'nın meşhur eserlerinden Mesnevi'nin, Divân-ı Kebir'in en eski nüshaları sergilenmektedir. Türbe salonunu üç küçük kubbe örter. Üçüncü kubbeye post kubbesi de denilir ve yeşil kubbeye kuzey yönünden bitişiktir.

Türbe salonu doğuda, güneyde ve kuzeyde yüksekçe bir set ile çevrilir. Kuzeyde iki parça halinde yer alan yüksek setlerde 6 Horasan erinin sandukaları yer almaktadır. Horasan erlerinin hemen ayak ucunda ise İlhanlı Hükümdarı Ebû Said Bahadır Han için yapılmış nisan tası sergilenmektedir.

Yine burada yer alan iki levha, Mevlâna'nın felsefesini ve düşünce sistemini açıklaması açısından mühimdir. 1. levha Türkçedir ve şöyledir;



"Ya olduğun gibi görün
Ya göründüğün gibi ol"

Hz. Mevlâna

2. levha ise Mevlana'nın Farsça bir rubaisidir. Rubainin Türkçe çevirisi şöyledir;



"Gel, Gel, ne olursan ol, gel!
İster kâfir, ister mecûsî, ister puta tapan ol, gel!
Bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir.
Yüz kerre tövbeni bozmuş olsan da yine gel!"
Hz. Mevlâna

Türbe salonunu doğuda ve güneyde çevreleyen yüksekçe set üzerinde ise Mevlâna ve babası Bahaeddin Veled'in soyundan gelme, 10'u hanımlara ait olmak üzere 55 adet mezar ile, Hüsameddin Çelebi, Selâhaddin Zerkûbî ve Şeyh Kerimüddin gibi Mevlevîlikte makam sahibi olmuş 10 kişiye ait toplam 65 mezar bulunmaktadır. Hanımlara ait mezarların üzerinde yer alan sandukalara sikke konulmamıştır.

Yeşil kubbenin tam altında Mevlâna'nın ve oğlu Sultan Veled'in mezarları yer almaktadır. Mezarların üzerindeki iki bombeli mermer sandukayı 1565 yılında Kanunî Sultan Süleyman yaptırmıştır. Sandukaların üzerinde yer alan altın sırma tellerle işlenilmiş Pûşîde ise Sultan Abdülhamid II. tarafından 1894 yılında yaptırılmıştır.

Halen Mevlâna'nın babası Bahaeddin Veled'in mezarı üzerinde bulunan ve bazı kişilerin "oğlu gelince babası ayağa kalkmış" dedikleri ahşap sanduka ise, bir Selçuklu şaheseri olup, 1274 yılında Mevlâna için yaptırılmıştır. Kanunî, Mevlana ve oğlu Sultan Veled'in mezarları üzerine 1565 yılında yeni bir mermer sanduka yaptırınca, ahşap sanduka buradan kaldırılmış ve sandukası olmayan Mevlâna'nın babasının mezarının üzerine konulmuştur.

Semâhâne

Semâhâne bölümü, mescid bölümü ile birlikte XVI. yüzyılda Kanunî Sultan Süleyman tarafından yaptırılmıştır. Semâhâne'de semâ, 1926 yılında dergâh müze oluncaya kadar devam etmiştir. Semâhâne'de yer alan naat kürsüsü ve müzisyenlerin oturdukları mutrib hücresi ile erkekler ve hanımlara ait mahfiller orijinal halleri ile korunurken, Semâhâne'nin uygun duvarlarında tarihi halılar ve yine vitrinler içerisinde madeni ve ahşap eserlerle Mevlevî musiki aletleri sergilenmektedir.

Mescid

Mescide çerağ kapısından girilir. Ayrıca mezarların bulunduğu huzûr- pîr ve semâhâne bölümlerinden de birer küçük kapı ile geçişler vardır. Bu bölümde müezzin mahfili ve mesnevîhân kürsüsü orijinal halleriyle muhafaza edilmektedir.

Mescidin güney duvarı üzerinde çok değerli halı ve ahşap kapı numuneleri sergilenirken, Mescid içerisine serpiştirilen 10 adet vitrinde de çok değerli cilt, hat ve tezhip numuneleri sergilenmektedir.

Halı Kumaş Bölümü - Derviş Hücreleri


Mevlâna Dergâhı'nın ön avlusunun batı ve kuzey yönünü çevreleyen, her birinde birer küçük kubbe ve baca bulunan 17 hücre bulunmaktadır. Bu hücreler Padişah III. Murat tarafından 1584 yılında dervişlerin ikameti için yaptırılmıştır.

Bu hücrelerden giriş kapısının sağında kalan dört hücre, halen gişe ve idare binası olarak kullanılmaktadır. Girişin solunda kalan 13 hücrenin baştan iki tanesi postnişîn ve mesnevîhân hücresi olarak, orijinal eşyaları ile teşhir edilmiştir.

En sondaki iki hücre ise değerli kitap koleksiyonlarını müzemize hediye eden Rahmetli Abdülbakî Gölpınarlı ile Dr. Mehmet Önder'in kitaplarına tahsis edilmiştir. Halen kütüphane olarak hizmet vermektedir.

Diğer 9 hücrenin ara duvarları kaldırılarak birbirine bağlı iki büyük koridor elde edilmiştir. Bu koridorlardan birinde ülkemizin Kula, Gördes, Uşak, Kırşehir gibi yörelerine ait tarihi halıları, diğer koridorda ise Konya İli'ne bağlı, Ladik, Karaman, Karapınar, Sille gibi yörelerde dokunmuş tarihi halılar sergilenmektedir.

Bu hücrelerin koridora açılan pencere ve kapı boşluklarına yapılan vitrinlerde ise Mevlevî etnografyasına ait pazarcı maşası, mütteka, nefîr gibi dergâhtan müzeye nakledilen tarihi nitelikteki eşyalarla, müze koleksiyonunda yer alan son derece değerli Bursa kumaşları sergilenmektedir.

Matbah Bölümü

Matbah müzenin güneybatı köşesinde yer alır. 1584 yılında Sultan III. Murat tarafından yaptırılmıştır. Dergâhın müzeye dönüştürülüğü 1926 yılına kadar yemek ihtiyacı burada karşılanıyordu.

1990 yılında yapılan onarımlardan sonra bu bölümün teşhir ve tanzimi mankenler ile yeniden yapılmıştır. Matbahın asıl işlevi olan yemek pişirme ve somat denilen sofrada yemek yeme adabı mankenlerle anlatılmaya çalışılmıştır. Matbahın diğer işlevlerinden olan Nev-ni-yâz denilen Mevlevî aday adayı saka postu üzerinde otururken, semâ talim çivisi yanında ise semâ dedesinin can tabir edilen Mevlevî derviş adayına semâ talim ettirişi anlatılmaya çalışılmıştır.




Ne Alınır?

Konya ilçe ve köylerinde dokunmuş halı ve kilim alınabilecek önemli eşyalardır. Bununla beraber Mevlana ve Konya'ya yönelik hediyelik eşya çeşidi bol miktarda bulunabilir.






semazen kıyafetlerini rahatlıkla bulabileceğiniz bir yer

http://www.semazenevi.com

Turkforum tatil dinibilgiler

Kapadokya

Kapadokya 60 milyon yıllık bir tarih, Erciyes, Gül dağı ve Hasan dağ’ ın püskürttüğü lav, küllerin oluşturduğu tabakanın zaman içerisinde yağmur ve rüzgar ile oluşumunu tamamlayan bir doğa harikası.

Kapadokya Pers dili ile Güzel Atlar Ülkesi….

Kapadokya uzun tarihler boyunca ticaret kolonilerini içerisinde barındırmış ve ülkelerin birbirleri ile ticari ve sosyal alanda birleşmelerini sağlayan bir köprü rolü oynamıştır. Ayrıca Kapadokya ipek yolu’nun önemli kavşaklarından biridir

Kapadokya doğanın ve tarihin bir arada bulunduğu dünyanın en güzel bölgelerinden biridir. Kapadokya bölgesinde coğrafik olaylar peribacalarını oluşturmuş ve tarihi süreçte insanlar buradaki peribacalarının içlerine ev, kilise gibi yerleşim birimleri oyarak kullanmışlar ve bu yerleşkeleri çeşitli freskelerle süsleyerek bu olağan üstü bölgenin günümüze kadar ulaşan güzelliğini bizlere sunmuştur.



Kapadokya bölgesini eski çağda roma imparatoru Augustus antik dönem yazarlarından Strabon 17 kitaplık Geographika isimli kitabında(Anadolu XII,XIII,XIV) Kapadokya sınırlarını güneyde Toros Dağları, batıda Aksaray, doğuda Malatya ve kuzeyde Doğu Karadeniz kıyılarına kadar uzanan bölge olarak belirtmiştir.

Günümüzde Kapadokya bölgesi, Nevşehir, Niğde, Aksaray, Kırşehir ve Kayseri illerinin kapladığı alanda bulunmaktadır. Fakat kayalık Kapadokya bölgesi Uçhisar, Ürgüp, Avanos, Göreme, Derinkuyu, Kaymaklı, Ihlara ve çevresindeki daha dar alandan ibarettir.


Geleneksel kayalara oyulmuş Kapadokya evleri ve güvercinlikler Kapadokya bölgesinin özgünlüğünü dile getirirler. Kapadokya evleri 19. yüzyılda yamaçlara ya kayaların yada kesme taşlardan oluşturulmuştur.

Kapadokya bölgesinin volkanik yapısından dolayı ocaklardan çıkan taşların yumuşak oluşu ve rahat işlenebilme özelliği ve hava ile temasından sonra çabuk sertleşebilmesi nedeni ile dayanıklı bir yapı malzemesi olan bu taşlar Kapadokya bölgesinin tek mimari malzemesi olmuştur. Kapadokya bölgesindeki bu volkanik taşların miktarının fazla olması ve kolay işlenebilme özelliği ile yöreye has olan taş işçiliği geliştirilerek mimari bir gelenek haline gelmiştir. Kapadokya bölgesindeki evlerin avlu ev kapılarının malzemesi ahşaptır.

Kapadokya evlerinde kemerli yapılmış kapıların üst kısmı stilize sarmaşık ve rozet motifleriyle süslenmiştir. Kapadokya bölgesindeki güvercinlikler 19. yüzyılın sonları, 18. yüzyılda yapılmış küçük yapılardır. İslam resim sanatını göstermek açısından önemli olan güvercinliklerin bir kısmı manastır veya kilise olarak inşa edilmişlerdir. Güvercinliklerin yüzeyi yöresel sanatçılar tarafından zengin bir bezemeler, kitabeler ile süslenmişlerdir.





Balonla Seyahat


Kapadokya’nın simgelerinden biri olmaya başlayan balonlarla yapılan turlar, bölgenin eşsiz güzelliğini görmenin en etkili yoludur. Gökte ağır ağır süzülerek yaklaşık 15 dakika süren balon tur, Kapadokya uygarlığının ve doğal güzelliğinin yürüyerek ulaşılamayan en uzak noktalarına kadar götürür
Dağ ve Doğa Yürüşü


Erciyes ve Hasan dağlarının volkanik patlamalarının sonucu ortaya çıkan volkanik tüflerin zamanla aşınması ile oluşan vadiler, yürüyüş turizmi açısından son derece uygundur. Özellikle Göreme Tarihi Milli Parkı ve çevresinde çeşitli uygarlıkların mimari tarzını ve resim sanatını yansıtan görsel değerler bulunmaktadır. Göreme Tarihi Milli Parkı içinde doğal ve kültürel amaçlı yürüyüşler için kullanılan patikalar mevcuttur.

YAPMADAN DÖNME

* Nevşehir kaya kiliselerini, Bizans duvar fresk sanatlarını görmeden,
* Türk-İslam sanatı örneklerinin sergilendiği Hacıbektaş Müzesini gezmeden,
* Nevşehir merkezindeki Damat İbrahim Paşa Cami ve Külliyesini görmeden,
* Acıgöl'deki Hitit kaya kitabesini ziyaret etmeden,


* Çanak-çömlek, bakır ve oniks taşından yapılmış süslemeler, deri işleri hediyelik eşya almadan,


* Avanos'ta çanak-çömlek atölyelerinde ayakla çevrilen tezgahların başına geçerek, seramik kap yapmadan,
* Yöreye özgü şaraplardan tatmadan,

Dönmeyin...



Termal Turizm

Kozaklı Termal Turizm Merkezi

Kozaklı Kaplıcaları, Kayseri-Ankara karayoluna 24 km. uzaklıkta bulunmaktadır. Her mevsim 27–93 C sıcaklığa sahip olan kaplıca suyu, klor, sülfat, bikarbonat ve kalsiyumdan oluşan bir bileşime sahiptir. Kaplıca suyunun Ph değeri 6,7-7 olup; romatizma, deri, kalp ve kan dolaşımı, solunum yolları, kadın hastalıkları, sinir ve kas yorgunluğu, sinirsel hastalıklar, eklem ve kireçlenme gibi rahatsızlıkların tedavisinde olumlu etki yaptığı bilinmektedir. Konaklama için toplam 102 odalı ve 309 yatak kapasiteli motel tesisleri mevcuttur.

Ürgüp İçmece ve Kaplıcası


Su kaynağı, ilçe merkezinin 5 km. doğusunda bulunmaktadır. Kaplıca suyunun ısı derecesi 14 C olup, tuzlu, kokusuz, gazsız sular gurubundan sayılmaktadır. Deri hastalıklarının tedavisinde su banyosundan ve kaynağın az ilerisindeki kükürtlü çamurdan yararlanılır.

Bahçeli İçmecesi

Kaynak, Bahçeli köyünün kuzeybatısındadır. Suyu 18 C olan bu içmece fazla gazlı, kokusuz, bikarbonatlı sofra sularını ihtiva eder. Hazmı kolaylaştıran ve böbrekleri temizleyen bu su aynı zamanda sofra suyu olarak da kullanılır.

Çorak ve Karakaya İçmeceleri

Nevşehir-Avanos karayolu üzerindeki bu içmecelerden; Çorak İçmecesi il merkezine 5 km., Karakaya İçmecesi de 13 km. uzaklıktadır. Alkali düzeyi yüksek, tuzlu ve bikarbonatlı olan Çorak suyu, içme olarak değerlendirildiğinde sindirimi kolaylaştırıcı etki yapmaktadır. Sodyum bikarbonatlı ve alkalik sulardan olan Karakaya İçmecesi de mide ve bağırsak rahatsızlıklarının tedavisinde kullanılmaktadır.

Gümüşkent İçmecesi

Gümüşkent kasabasının hemen yakınında bulunan bu içmece, kısmen doğal, betonlaşmış bir havuzun içinde kaynamaktadır. İkinci bir havuzda toplanan su, bahçe sulamasında kullanılmaktadır. Gümüşkent İçmecesi, toprak alkali, bikarbonatlı ve bol karbondioksitli bir maden suyudur. İçme olarak değerlendirildiğinde metabolizma hastalıklarında karaciğer ve safra kesesi hastalıklarında yararlı olmaktadır.
Turkforum tatil dinibilgiler

İstanbul, tarih boyunca çeşitli imparatorluklara başkentlik yapan, Türkiye'nin ve Avrupa'nın en kalabalık şehri.

İstanbul, tarih boyunca çeşitli imparatorluklara başkentlik yapan, Türkiye'nin ve Avrupa'nın en kalabalık şehri.

Yaklaşık 12 milyonluk nüfusuyla dünyada Bombay'dan sonra 2. en kalabalık şehirdir. 133 milyar dolarlık yıllık üretimiyle Dünyada 34. sırada yer alır. Türkiye'nin kültür ve finans merkezidir. İstanbul, 41° K, 29° D koordinatlarında yer alır. Marmara kıyısı ve İstanbul Boğazı (Boğaziçi) boyunca, Haliç'i de çevreleyecek şekilde Türkiye'nin kuzeybatısında kurulmuştur. İstanbul'un Avrupa'daki bölümüne Rumeli yakası, Asya'daki bölümüne ise Anadolu yakası denir. Dünyada iki kıta üzerinde kurulu tek metropoldür. 32 ilçesi vardır.

Dünyanın en eski şehirlerinden olan İstanbul, 330 - 395 yılları arasında Roma İmparatorluğu, 395 - 1204 ile 1261 - 1453 yılları arasında Bizans İmparatorluğu, 1204 - 1261 arasında Latin İmparatorluğu ve son olarak 1453 - 1922 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu'na başkentlik yapmıştır.




Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'a girişinin ardından ilk iş olarak Ayasofya'nın onarılmış olması dikkat çekicidir. Bazı rivayetlere göre cami tam kıble yönünde olmadığı için Fatih'in eli ile duvarı kıbleye doğru iterek düzelttiği anlatılır. Rivayetin kökeni aslında diğer en eski kiliselerde olduğu gibi absidi Kudüs’e yönelik olarak yapılmış olması gereken Ayasofya’nın absidinin hafifçe kıbleye yönelik olmasıdır. Ayasofya'daki papaz odalarını medrese olarak faaliyete başlatmış, İstanbul Üniversitesi'nin temeli sayılan bu medreseler 1934 yılında Müzeler Müdürlüğü tarafından her nedense yıktırılmıştır.

Fatih Sultan Mehmet tarafından döneminde camiye çevirilmiş olan Ayasofya, Osmanlılar arasında 500 yıl içinde İstanbul'un en önemli camilerinden birisi oldu. Yapıya çeşitli padişahlarca dört minare eklendi. En eski minaresi tuğladan yapılmış olanıdır.

Ayasofya İstanbul'un fethi ile birlikte başlayan Türk döneminde çeşitli onarımlar görmüştür. Mihrap çevresi, Türk çini sanatı ve Türk yazı sanatının en güzel örneklerini içerir. Bunlardan kubbedeki ünlü Türk Hattatı Kazasker Mustafa İzzet Efendi'nin Kuran'dan alınma bir suresi ile 7.50 m. çapındaki yuvarlak levhalar en ilgi çekici olanıdır. Bu tahta levhalarda, Allah, Muhammed, Ömer, Osman, Ali, Ebu Bekir, Hasan ve Hüseyin'in isimleri yazılıdır. Mihrabın yan duvarlarında ise Osmanlı padişahlarının yazıp buraya hediye ettiği levhalar vardır.

Sultan II. Selim, Sultan III. Mehmet, Sultan III. Murat ve şehzadelerin türbeleri, Sultan I. Mahmut'un şadırvanı, sıbyan mektebi, imareti, kütüphanesi, Sultan Abdülmecit'in hünkar mahfeli, muvakkithanesi, Ayasofya'daki Türk çağı örnekleri olup türbeler, iç donanımı, çinileri ve mimarisiyle klasik Osmanlı türbe geleneğinin en güzel örneklerini oluşturmaktadır.

Ayasofya 1935 yılında müze haline getirildi.


Evliya Çelebi'nin anlatımıyla caminin yapımı şöyle olmuştur: "Bütün Osmanlı ülkesinde ne kadar bin mükemmel üstad mimar yapı ustası işçiler ve taşçılar ve mermer işleyenler varsa hepsini toplayıp üç yıl bütün ayakları bağlı forsa temelini yerin altına indirdiler. Temel kazanların vurdukları kazmaların sesini yeraltında dünyayı sırtında taşıyan öküz duyardı...üç senede binanın temeli yeryüzüne yükselip bina meydana çıktı. Bir yıl o halde kaldı...Bir yıldan sonra Sultan Bayazıdı Veli'nin presesine (hiza ipi) göre mihrab kondu. Dört tarafına duvarlarını kubbe aralarına varıncaya kadar 3 yıl yükselttiler. Ondan sonra metin güçlü dört paye üzerine yüksek kubbeyi yaptılar. Süleymaniye Camii'nin ne yolda şekillendiği, bu ulu camiin kubbenin mavi tasının ta üst tepesi Ayasofya kubbesinden yuvarlak ve yedi meliki arşın yüksek cihanı kaplayan bir kubbedir. Bu eşsiz kubbenin dört ayağından başka camiin solunda ve sağında dört tane somaki mermer sütun vardır ki her biri onar Mısır hazinesi değerindedir...Ama Allah bilir bu kırmızı renkli dört somaki sütunun cihanın dört köşesinde benzeri yoktur, ellişer arşın yüksekliğinde güzel sütunlardır...Mihrab ve minber üzerinde olan renk renk camlar Serhoş İbrahim'in işidir. Her cam parçasında nice kerre yüzbin parçanın renk renk hurda camlarla çiçekler ve Allah'ın güzel adlarıyla süslenmiş camlardır ki, bunlar kara ve deniz seyyahları arasında dünyaca övülmektedir, felekte bunların eşi görülmemiştir...mermeri işleyen üstad ince sütun üzerine bir müezzin mahfili yapmıştır ki guya cennet mahfillerindendir...mihrabın üzerinde Karahisari hattıyla Zekeriya ne zaman bulunduğu mihraba girdiyse onun yanında bir yiyecek buldu (Ali İmran: 37) ayeti zehebi laciverd ile yazılmıştır.

...Ve mihrabın sağında ve solunda burma, zıh zıh yapma sütunlar...ve yine orada bir adam boyu halis bakır ve halis altunla cilalanmış şamdanların üzerinde yirmişer kantar kafuri balmumları...camiin sol köşesinde sütun üzre bir yüksek makam, Hünkar Mahfili vardır, ...dört sütun payelerin köşelerinde dört tane aşırhan maksurecikleri var... camiin iki tarafında yan suffaları var...yine bu suffalara eş ince sütunların üzerinde deryaya nazır ve sağ tarafı çarşuya bakan katlar...cemaat çok olduğu zaman bu suffalarda ibadet ederler...mübarek gecelerde kandiller yakarlar hepsi yirmi iki bin kandil ve asılmış avizeler. Bu camiin içinde geride Kıble Kapusu tarafındaki iki payelerde bir çeşme vardır. ve bazı taklar altında Üst Hazine Maksureleri.



Sultanahmet Camii, 1609-1616 yılları arasında sultan I. Ahmet tarafından İstanbul'daki tarihi yarımadada, Mimar Sedefkâr Mehmet Ağa'ya yaptırılan cami. Mavi, yeşil ve beyaz renkli İznik çinileriyle bezendiği için Avrupalılarca "Mavi Cami (Blue Mosque)" olarak adlandırılır.

Ayasofya'nın müzeye dönüştürülmesiyle, İstanbul'un ana camii konumuna ulaşmıştır. Yapının mimari ve sanatsal açıdan dikkate şayan en önemli yanı, İznik çinileriyle bezenmesidir. Bu çinilerin süslemelerinde sarı ve mavi tonlardaki geleneksel bitki motifleri kullanılmış, yapıyı sadece bir ibadethane olmaktan öteye taşımıştır.

Sultanahmet, Türkiye'nin altı minareli ilk camisidir. Bir efsaneye göre dönemin padişahı I. Ahmet, başta minareleri altından yaptırmak istemiştir. Ama kaplamada kullanılacak olan altının değeri padişahın bütçesini fazlasıyla aşınca, caminin mimarı Sedefkar Mehmet Ağa bu emri güya yanlış işiterek, "altın" sözcüğünden "altı" yaparak, camiyi 6 minareli inşa ettirmiştir.
Sultanahmet Camii'nin 1895 yılındaki hali
Sultanahmet Camii'nin 1895 yılındaki hali
Ayasofya ve Sultanahmet Camii
Ayasofya ve Sultanahmet Camii

Caminin ibadethane bölümü 64 x 72 metre boyutlarındadır. 43 metre yüksekliğindeki merkezi kubbesinin çapı 23,5 metredir. Caminin içi 260 pencereyle aydınlatılmıştır. Yazıları Diyarbakırlı Seyyid Kasım Gubarî tarafından yazılmıştır. Çevresindeki yapılarla birlikte bir külliye oluşturur.

Avlunun batı girişinde, demirden ağır bir kordon bulunmaktadır. Bu kordon avluya atıyla giren padişahın kafasını çarpmaması için eğmesini gerektiriyordu. Bu, padişahın bile camiye girerken kendisine çeki düzen vermesi gerektiğini göstermek amaçlı sembolik bir eylemdi


İstanbul'daki ilk Osmanlı Sarayı'nın temeli Fatih Sultan Mehmet tarafından, Beyazıt semtinde atılmıştır. 1454-1458 yılları arasında ahşap olarak yapılan Eski Saray'ın haremlik ve selamlık bölümleri mevcuttu. Yeni Saray'ın (Topkapı Sarayı) yapımına 1466 yılında başlanmış ve 1478'de bitirilmiştir. Topkapı Sarayı'nın diğer Avrupa saraylarından ayrılan önemli bir özelliği, tek bir binada olmayıp, çeşitli köşk ve dairelerden ayrı azuperı yapılar halinde inşa edilmesidir.
Sarayda doğan ilk padişah II. Osman, sarayda tahta ilk çıkan II. Bayezid, sarayda ölen ilk padişah II. Selim, hayatının 30 yılını saraydaki kafeste geçiren I. Mustafa'dır. Sarayda boğdurulan ilk padişah Sultan İbrahim'dir. 51 yıl hapis yatan III. Osman'dır. Saraydaki son cülus töreniyle tahta çıkan VI. Mehmet Vahdettin'dir.
Baş Çuhadar Padişahın Atının Sağ Tarafında Yürüyen Muhafız Silahtarağa Padişahın Silahlarını Muhafaza Edip Taşıyan Peyk Padişahın Seyahatlerinde Önde Giden Yaya Haberci Solak Padişahın Seyahatlerinde Merasim Kıtası Eri
Baş Çuhadar Padişahın Atının Sağ Tarafında Yürüyen Muhafız
Silahtarağa Padişahın Silahlarını Muhafaza Edip Taşıyan
Peyk Padişahın Seyahatlerinde Önde Giden Yaya Haberci
Solak Padişahın Seyahatlerinde Merasim Kıtası Eri
İlk olarak yapılan Çinili Köşk-Sarayı 'dır (1472). İki katlı olan bina Orta Asya mimarisi karakterindedir. Binanın içi ve dışı çok kıymetli çinilerle bezenmiştir. Çinili Köşk'ten sonra Kubbealtı, Arz Odası, Has Oda, Hazine, Kiler, Seferliler gibi bölümlerle mutfaklar, hasta odası, hamam, Ağalar Camii, ahır vb. binalar ilave edilmiştir. Son olarak saray surları ile Sultanahmet yönündeki asıl kapının (Bab-ı Hümayun) yapımı ile Topkapı Sarayı'nın inşası tamamlanmıştır.



1348 yılında Cenevizliler tarafından Galata surlarına ek olarak yapılmıştır.1402 yılında 4. Haçlı seferinde geniş çapta tahrip edilen Kule 1445-1446 yılları arasında yükseltilmiştir. Osmanlı hükümdarı II. Murat ile yakın ilişkiler kuran Cenevizliler padişahın yardımıyla kulenin yanına ikinci bir kule inşa ettiler ve kuleye de II. Murat'ın adını verdiler.

Kule Türklerin eline geçtikten sonra hemen her yüzyılda tamir ettirilmiştir. 16. yüzyılda Kasımpaşa tersanelerinde çalıştırılan Hıristiyan harb esirlerinin barınağı olarak kullanılmıştır. Sultan III. Murat'ın müsadesiyle burada müneccim Takiyıddin tarafından bir rasathane kurulmuştu. Bu rasathane 1579'da kapatılmıştır. 17. yüzyılın ilk yarısında IV. Murat döneminde Hezarfen Ahmet Çelebi tahtadan yaptırdığı kartal kanatlarını iki tarafına takarak Okmeydanı'nda rüzgarları kollayıp uçuş talimleri yaptıktan sonra 1638 yılında Galata Kulesi'nden Üsküdar'da Doğancılar'a uçmuştur. Bu uçuş Avrupa'da ilgi ile karşılanmış, İngiltere'de bu uçuşu gösterir gravürler yapılmıştır. 1717'den itibaren kule yangın gözleme kulesi olarak kullanılmıştır. Yangın, ahalinin duyabilmesi için büyük bir davul çalınarak haber verilirdi. III. Selim döneminde çıkan bir yangında kulenin büyük bölümü yandı. Onarılan kule 1831 yılında başka bir yangında yine hasar gördü ve tekrardan onarım gördü. 1875 yılında bir fırtınada kulesi devrildi. 1960'lı yıllarda ciddi bir tamirat başlatıldı. 1967 yılında biten onarımda kulenin 1831-1875 yılları arasındaki haline sadık kalınarak bugünkü görünümü sağlandı.
Yapmadan Dönme

İstanbul'un dini mimari şaheserlerinden Süleymaniye Camiini ve Sultanahmet Camiini görmeden,

Ayasofya ve Kariye Müzesi ni ziyaret etmeden,

Topkapı Sarayı, Dolmabahçe Sarayı ve Rumeli Hisarını gezmeden,

Boğaz'da ve adalarda vapur gezisi yapmadan,

Galata Kulesinden ve Pierre Loti'de İstanbul manzarası seyretmeden,

Sanat ve kültür etkinliklerini izlemeden,

Eğlence hayatını merak edip, görmeden,

Ortaköy pazarına uğramadan,

Büyükadada fayton turu yapmadan,

Boğazda, Kumkapıda, çiçek pasajında balık, kanlıcada yoğurt, Beyoğlunda profiterol yemeden,

Kapalıçarşı'da halı, mücevherat, deri giyim eşyaları, Mısır Çarşısında lokum, baklava, pastırma, şekerleme almadan

Beyoğlunda ve tüm mega alışveriş merkezlerinde alışveriş yapmadan,

...Dönmeyi
Turkforum tatil dinibilgiler

Giresun yeryüzü şekilleri bakımından engebeli bir görünüşe sahiptir ve dağlar, vadiler ve dik kıyılar geniş yer kaplamaktadır. Karadeniz kıyısı boyunc

Giresun yeryüzü şekilleri bakımından engebeli bir görünüşe sahiptir ve dağlar, vadiler ve dik kıyılar geniş yer kaplamaktadır. Karadeniz kıyısı boyunca uzanan oldukça dar ve alçak düzlüklerden oluşan bir kıyı şeridi ile güneyde Kelkit Çayı Vadisi arasını kaplayan Giresun Dağları şehrin yeryüzü şekillerinin çatısını meydana getirir. Kıyıdan 50-60 km içeride, kıyıya paralel olarak yükselen bu dağların ortalama yüksekliği 2000 m. dir. Şehir, Aksu ve Batlama Vadileri arasında denize doğru uzanan bir yarımada üzerinde kurulmuştur. Şehrin ilk kuruluş yeri Batlama deresi ağzındaki Çıtlakkaledir . Doğu ve batı sahilleri doğal plaj görünümündedir ve sahilin 1 mil açığında Doğu Karadeniz ‘in tek adası olan Giresun Adası (Aretias) şehrin boynunda bir inci kolye gibi durmaktadır.Giresun İlinin birçok yerinde özellikle kuzey kesiminde Üst-Kretase volkanik fasiyesli arazi çok geniş yer kaplar. Bunlar Kuzey Anadolu bölgesinde yaygın olan formasyonun İl’e düşen bölümüdür. Bu seri alanlarında Espiye, Yağlıdere, Görele çevrelerinde bakır madenleri vardır. Bu arada Kovanlık bucağı ile Dereli İlçesi güneyindeki yüksek bölgede ve Doğankent yakınlarında Granit, Granodiyorit, Kuvarslı Diyorit kütlelerine ve damarlarına rastlanır. Bunlar yer yer Şebinkarahisar kuzeyinde de yüzeyde görülür. Giresun İli’nin kıyıları çok yerde yarlı kıyılar(falezler) halindedir. Bu dik ve yüksek kıyılar arasında yer yer kumsallar oluşmuştur. Kıyıların önündeki sığ deniz dibi geniş değildir. Çok yerde deniz birdenbire derinleşir Türkiye’de Alpin dağ oluşumu soyundan kıvrımlı ve Mezozoik-Tersiyer yaşlı sıradağların bir bölümü olan Giresun Dağlarının oluşması sırasında ve daha sonraki dönemde kıvrılmalar, kırılmalar ve bindirmeler olmuş; zaman zaman meydana gelen volkanizma olayları sebebiyle kalın volkanik yığıntılar oluşmuştur. Bu arada büyük kırılmalar olmuş; özellikle ilin güneyinden deprem kuşağı tipik bir aktif fay alanı olarak belirmiştir. Buna karşılık ilin diğer yerleri, yer sarsıntılarının zararsız geçtiği üçüncü dereceden deprem bölgesi içindedir



Kıyı Turizmi

Giresun kentinin doğu ve batısındaki sahiller kilometrelerce uzayıp giden doğal plajlar durumundadır. Kent merkezine yaklaşık 5 km. uzaklıkta yer alan, Belediye ve Jandarma plajları Giresun'un başlıca plajlarıdır. Giresun'da kamping yapılacak plajlar Bulancak Belediye Plajı, Keşap Düzköy Belediye Plajı, Tirebolu Plajı’dır. Ayrıca yaz aylarında Giresun Adası ile Giresun Limanı arasında belli zamanlarda “Mavi Tur” düzenlenmektedir.
Çocuk Kütüphanesi (Katolik Kilisesi) Giresun merkez Çınarlar Mahallesinde bulunan 19.yüzyılın başlarında yapıldığı tahmin edilen, 1967 yılında ise Çocuk Kütüphanesi olarak kullanılmaya başlanan Katolik Kilisesi dikdörtgen planlı, ana cephesi üçgen alınlı belirlenmiş olup, köşelerde taştan yivli köşe kolonları bulunmaktadır.
Girişin üzeri dört köşeli sütunla taşınan yuvarlak kemerli kırma çatılı bir sündürme ile örtülüdür. İç ve dıştan çok güzel görünen bina Kültür Bakanlığınca 2001-2002 yılında bina ve çevre düzenlemesi tam olarak yapılmıştır.

Giresun Müzesi (Gogora Kilisesi)

18. yüzyıldan kalma bir yapıdır. 18. yüzyılın ortalarında, Ortodoks kilisesi olarak yapılmış olan bina, 1923 yılına kadar kilise olarak kullanılmıştır. 1923 yılından 1948 yılına kadar boş kalmış, 1948-1967 yılları arasında cezaevi olarak kullanılmış, 1967 yılından 1982 yılına kadar tekrar boş bırakılmıştır. 1982 yılında restore edilen bina 1988 yılında müze olarak açılmıştır. Müze içerisinde Eski Tunç Çağı, Hitit, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait antik eserler, taş kabartmalar, eski tarihlerde kullanılan silah, giysi ve para örnekleri sergilenmektedir. Yapı dıştan dikdörtgen, içten bazilika plan ile kubbeli haç planının birleştirildiği karma plan şeklindedir. Müze binası olarak kullanılan yapının hemen kuzeyinde bodrum üzerine üç katlı tarihi bir bina daha vardır ki burası da papaz evi olarak bilinmektedir. 1993 yılında burası da orijinaline uygun olarak yeniden yapılıp müzenin idari binası olarak hizmete açılmıştır. Kuvay-ı Milliye kahramanlarımızın ve şehitlerimizin anılarını yaşatmak amacıyla 1999 yılında müze içinde Fotoğraf, Sergi salonu, Kuvay-ı Milliye'de Osman Ağa ve Giresun Gönüllüleri Fotoğraf Müzesi izleyicilerin ilgisine sunulmuştur.


Giresun Adası

Kıyıdan bir mil açıkta bulunan ada, Doğu Karadeniz’in yaşanabilir tek adasıdır. Ada, Aretias, Areos Nesos ve Arionesos adlarıyla da anılmaktadır. Adanın kapladığı alan yaklaşık olarak 40.000 m2’dir.

Efsaneye göre Argonautların Altın Post seferine katılan Herkül, Giresun Adası’na da uğramış, burada insan yiyen kuşlarla savaşmıştır. Ayrıca, kadın savaşçılar olarak bilinen Amazonlar, Giresun Adası’nı üs olarak kullanmıştır.

Kent ve yöre halkı tarafından kutsal sayılan adanın etrafı surlarla kaplı olup, saray ve manastır kalıntıları yer almaktadır. Adanın yazın hizmet veren bir çay bahçesi ile büfe, çadır sahaları, piknik alanı bulunmaktadır. Her yıl 20 Mayıs'ta yapılan Aksu Şenliğinde kayıklarla ada çevresinde dolaşılır.



Giresun Kalesi

Kenti ikiye bölen yarımadanın ucundaki tepe üzerinde, I. Pharnakes (M.Ö. 2. yüzyıl) tarafından yaptırıldığı tahmin edilmektedir. İç ve dış kale olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. Güneybatıdan başlayarak ve kenti çevreleyerek kuzeydoğuya uzanan kale duvarlarının bir bölümü yıkılmıştır. İç kalede bir saray kalıntısı bulunmaktadır. Büyük blok taşlarla örülmüş olan kalenin kuzeyinde, sığınak olarak kullanıldığı düşünülen mağaralar vardır. Kale surları, Roma döneminde onarım görmüştür. Günümüzde piknik ve günübirlik kullanım alanı olarak düzenlenmiştir. Kültür ve Turizm Bakanlığınca onarım çalışmaları devam etmektedir.
Tirebolu Kalesi

Tirebolu ilçe merkezinde, denize doğru uzanmış küçük bir yarımadanın üzerinde yer alır. Kalenin kesin yapım tarihi bilinmemekle beraber M.Ö. 15. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Kalenin içerisinde bazı binalara ait temeller vardır. Bunların başında güney duvarı içerisine oyularak yapılmış bir mescit mihrabı ve bu mescide ait duvar temelleri bulunmaktadır. Kalenin batı tarafında ikinci bir kule gibi yükselen ayrı bir kısım daha vardır. Kale restore edilmiştir.




Sportif Olta Balıkçılığı

Karadeniz'de 120 km. kıyısı bulunan Giresun balıkçılık yönünden önemli illerimizden biridir. Deniz kıyısında merkez ilçe ile birlikte sekiz ilçe merkezi bulunmaktadır. Buralarda yaşayan binlerce aile geçimini denizden sağlamaktadır.

Giresun ili kıyılarında devamlı olarak balık avlama imkanı vardır. Ancak avlanan balığın miktarı ve değeri mevsimlere ve aylara göre değişmektedir. Ekonomik değer bakımından göçmen balıklar önde gelir. En çok avlanan balıkların başında hamsi, istavrit ve mezgit gelir.

İzmarit, kefal, palamut, sargan, tivsi, barbun en yaygın bulunan balık türlerimizdendir. Ayrıca derelerde doğal olarak yaşayan alabalık çok değerlidir, buna paralel olarak da son yıllarda kültür balıkçılığı gelişmiş alabalık çiftlikleri ve somon yetiştiriciliği yaygınlaşmıştır. Kılıçkaya Barajı sportif olta balıkçılığı yapmaya elverişlidir.




YAPMADAN DÖNME

*
Karadeniz'in incilerinden biri olan Giresun Adası'na gitmeden,
*
Kaleden şehri kuşbakışı seyretmeden,
*
Yazın akşamüzeri "Mavi Tur" a çıkmadan,
*
Yaylada Izgara keyfi yapmadan ki yaylada yenen ızgaranın tadı ölene kadar unutulmaz,
*
Dünyanın en Lezzetli fındığını ve meşhur "Pide"sini, " Hamsi Böreği", ve "Karalahana Yemeklerini" tatmadan,
*
Giresun müzesini görmeden,
*
Peştemal ve Kazancılar Çarşısı'nda satılan el yapımı hediyeliklerden satın almadan,

.... dönmeyin.
Turkforum tatil dinibilgiler

FETHİYE

Fethiye, Akdeniz Bölgesi'nin batı kesiminde, Muğla iline bağlı bir ilçedir. Yüzölçümü 3.059 km²'dir. Doğu ve Güneydoğu'da Antalya ili, güney, güneybatı ve batıda Akdeniz, kuzeybatıda Dalaman ilçesi, kuzeyde de Denizli ve Burdur illeriyle çevrilidir. Antik Telmessos kentini de içinde saklayan Fethiye ilçesi, Fethiye Körfezi'nin doğusunda, Fethiye Ovası'nın güneybatısında yer alır. İzmir - Muğla üzerinden gelerek Antalya'ya ulaşan kıyı yolu 1 km. doğusundan geçer. Bu yolla il merkezi Muğla'ya uzaklığı yaklaşık 130 km'dir.

Ölüdeniz gibi dünyada eşi bulunmayan bir plajı bulunan Fethiye Türkiye'nin turizm merkezlerinden biridir. Af Kule gibi dalış bakımından çok uygun yerlere sahiptir. Turizme açılmış bir çok mağara mevcuttur. Doğal yapısı ile Paraglide gibi alternatif sporlar yapılmaktadır. Kelebek Vadisi ve Kabak Koyu gibi doğası bozulmamış çok özel bölgeler vardır. Günlük turlar ile 12 Adalar diye adlandırılan adalar ziyaret edilebilir.

Plajlar: Belcekız (Belceğiz), Çalış, İztuzu Plajı (Dalyan)

Antik kentler: Telmessos, Kaunos, Kadyanda, Tlos, Pınara, Letoon ve Xanthos. Bunların dışında zengin eserleriyle Fethiye Müzesi'de turizme hizmet etmektedir.

Şövalye Adası: Tarihte Meğri adası, Fethiye adası isimleriyle de anılan Şövalye adası; Fethiye körfezini kapatan ince uzun, lades kemiği şeklinde bir adadır ve limanı korunaklı bir yer haline getirir. Bölgeyi çevreleyen adalar zincirinde üzerinde yerleşim yeri bulunan tek adadır. Şövalye adası nın batısında Kızılada, doğusunda Çalış Plajı ,güneyinde Fethiye ,kuzeyinde açık deniz vardır. Limanın tam göbeğinde olan yerleşiminden dolayı gün boyu tüm güneş ışığını takip eder.






Fethiye’den Ölüdeniz’e çamlar arasından giden yol 14 km. Yokuşlu inişli yolun sonunda birden müthiş bir mavi çıkıverir karşınıza. Burası Belcekız Koyu’dur. Koyun içinden uzanan kumsalı yürüdüğünüzde ise eşsiz Ölüdeniz’i görürsünüz. Ölüdeniz büyülü gibidir, kıpırtısız durur öylece. Dibinde tek bir yosun bile yoktur, beyaz bir kumla örtülüdür. Suyun ve dibinde kumun kırdığı ışık türkuaz bir renk verir. Ölüdeniz’e Çamların gölgesi düşer ve bu etkileyici türkuazı zenginleştirir.

Belcekız adı da bir efsaneye dayanıyor. Eski çağlarda buralardan geçen gemiler açıkta demirler ve içme suyu almak üzere kıyıya sandalla çıkarlarmış. Bir gün yaşlı bir kaptanın genç, yakışıklı oğlu su almak için koya çıktığında güzel mi güzel Belcekız’ı görür. Görür görmez de vurulur.

Kızın yüreğine de ateş düşer. Ama delikanlı suyu alıp dönmek zorundadır. Gemi uzaklaşıp gider. Belcekız hep kıyıyı, sevgilisini kollar. Delikanlı da geminin buralardan her geçişinde su almaya gelir. Böylece görüşür, sevişirler.

Bir gün gemi buralardan geçerken fırtına patlar. Genç, babasına burada korunaklı, havuz gibi bir koy olduğunu söyler. İhtiyar kurt ise oğlunun gönül macerasını bilmektedir. Oğlunun sevgilisini görmek uğruna gemiyi parçalamayı göze aldığını sanır.

Dalgalarla birlikte kavga da büyür baba oğul arasında. Gemi tam kayalıklara çarpacakken kaptan bir kürek darbesiyle oğlunu denize atar ve dümene yapışır ki durumu görür. Deniz dönerek çarşaf gibi bir koya girmektedir. Oğlan orada ölür. Kayaların üzerinde sevdiğini bekleyen Belcekız da kendini kayalardan atıp ölür. İşte o gün bu gündür kızın öldüğü

yere Belcekız, oğlanın öldüğü yere Ölüdeniz denir. Günün ilerleyişine göre rengi değişip duran deniz belki de bir oğlana bir kıza yanmaktadır.

Ölüdenizde yeterli otel ve lokanta bulacaksınız.

Ölüdeniz’de 950 hektarlık alan Kıdrak Tabiat Parkı ilan edildi ve koruma altına alındı. Ölüdeniz Lagünü ve Kıdrak Plajını kapsayan bu alan aynı zamanda SIT bölgesi ve özel çevre koruma alanı içinde kalıyor.

Alanın içindeki Kumburnu Günübirlik Dinlenme Tesisleri Muğla Valiliğine bağlı MELSA Ltd. Şti. eliyle işletiliyor. Yılda 400.000’ e yakın kişi giriş yapıyor alana. Giriş ücretli. Bir büyük iki küçük kafeterya hizmet veriliyor. Fast food türü yiyecek ve içecek satışı yanında Şark köşesinde saçta gözleme yapılıyor. Piknik yapmak isteyenler için düzenlenmiş bir piknik alanı da var.

Ama mangal yakmak Mayıs – Ekim ayları arasında yasak. Şezlong ve şemsiye kiralamak mümkün. Otopark duş-WC hizmetleri ücretsiz. 650 araç kapasiteli otopark güvenlik kameraları ve görevliler ile denetim altına alınmış.

Plajda su sporları (kano, parasailing, su kayağı, banana) işletmesi de var. Meraklıları için not edelim.

MELSA’ya ait bir de el sanatları satış yeri de var. Muğla yöresinin el işi ürünleri satılıyor.

Bu olağan üstü doğa parçasının temizliği ve korunması için titizleniliyor.

Kurulan laboratuar ile Belcekız Plajının tamamında günlük olarak deniz suyuna ilişkin ölçümler yapılıyor.

Plaja ISO 14001 belgesi alınması çalışması başlatıldı. Türkiye’de ilk kez Kıdrak plajı bu belgeye sahip olmuş olacak.

Ölüdeniz ve Ölüdeniz otelleri için www.oludeniztourism.org adresine bakınız. Site Ölüdeniz Turizm Geliştirme Kooperatifine ait.

Turkforum tatil dinibilgiler

BODRUM

Homeros'un 'Ebedi mavilikler ülkesi' dediği ve bir diğer Bodrumlu Cevat Şakir'in de 'başka yerde olup nur içinde yatılacağına burada nur içinde yaşanır' demesi boşuna değildir. Tarih boyunca, önceki adıyla Halikarnassos, sonra da Bodrum, paylaşılamayan ve uğrunda hep mücadele edilen bir yer olmuştur.

Bodrum, doğu ve batı limanlarının birleşmesinden meydana gelen yarımada üzerinde yükselen kalesi ve iki limanın kıyılarına dizilmiş bembeyaz evleri, gümbetleri ve denize inen daracık sokakları şöhreti dünyaya yayılmış yatları, tersaneleri ile ünlü bir yöredir.

Bugün Bodrum, bir tatil yöresinden beklenen tüm unsurları bünyesinde toplamış, yaz-kış yaşanabilecek önemli bir turizm merkezidir. Dünyanın dört bir yanından gelen zengin yatçılardan kısıtlı bütçesiyle bir pansiyonda uzun yaz tatili geçirebilen gelir gruplarına kadar tüm kesimlerin beklentisini karşılayacak donanıma sahiptir. İklim: Kışları ılık ve yağışlı, yazları sıcak ve kuraktır. Ancak yazın öğleden sonra esen "meltem" sıcağın etkisini azaltır.




Antik Kentler

Antik Tiyatro: Bodrum-Turgutreis yolu üzerinde yeralmaktadır. 13.000 kişilik tiyatronun yapılan kazılardan sahne bölümü ortaya çıkarılmış ve oturma yerleri restore edilmiştir.

Kaya Mezarları:Tiyatronun daha yukarısında ve yamaçta Helenistik ve Roma devrine ait kaya mezarları bulunmaktadır.

Myndos Kapısı: Kentin batısında, Halikarnassos'un giriş kapılarından biriydi. Myndos kapısı iki anıtsal kule ile onların ardında şehre girilen kapının yer aldığı bir iç avludan oluşmaktaydı. Bu kapının kuzeyinde yer alan surlar ile kulelerin onarımının birinci aşaması 1999 yılında tamamlanmıştır.

Çıfıt Kale (Aspat): Yarımadanın güneybatısında Bağla koyuna yakın bir kayalık üzerinde kurulmuştur. Çeşitli uygarlıklara ait kalıntılar yer almaktadır.

Antik Kentler: Myndos (Gümüşlük), Termena (Akçaalan) Telmisos (Gürece), Kadıyanda (Aşağıgöl), Theangela (Etrin) Yarımada bulunan antik kentlerdir.

Stratonikeia: Yatağan - Milas karayolu üzerinde bulunan Eskihisar köyündeki harabeler Karya, Roma, Bizans devirlerine ait zengin kalıntılara ev sahipliği yapmaktadır.

Lagina: Yatağan'ın Turgut mevkisindeki Hekate tapınağına toprak yoldan (9 km.) gidilerek ulaşılır. Karia'nın önemli merkezlerinden biri olan Lagina'nın antik bronz çağından beri yerleşim olduğu, yapılan kazılardan anlaşılmaktadır.

Sedir Adeun (Kedreae): Gökova - Akyaka'dan ya da Çamlıköy'den denizyolu ile ulaşılabilen Sedir Adası, doğal ve tarihi güzellikleriyle yörenin gözde ören yerlerindendir. Apollo Tapınağı, tiyatro, antik liman ada da görülecek ilk kalıntılardır. Ünlü Kleopatra plajı da bu adadır.

Sarnıçlar: Yarımadanın hemen tamamında Osmanlılar tarafından yapılan ve bugün 'Gümbet' olarak tanımlanan sarnıçlar görülür. Zamanın zenginleri tarafından kendi adlarına inşa edilmişlerdir.


Kaleler

Bodrum Kalesi (Saint Petrum): M.S. 15. yy.da Rodos Şövalyeleri tarafından St. Peter adına 99 yılda inşa edilmiştir. Halikarnassos'un ilk kurulduğu noktada Zephyrion adası üzerine kurulmuştur. Kale'nin yapımı sırasında Mausolos Anıt Mezarının taşları ve rölyefleri kale duvarlarında kullanılmıştır. Osmanlılar zamanında Kale içindeki kiliseye bir minare ilave edilerek bir cami haline getirilmiştir. Ayrıca bir de küçük Türk Hamamı inşa edilmiştir. 1595'te hapishane olarak kullanılan Kale bugün müze olarak düzenlenmiştir. Yaklaşık 30.000 m²'lik alana sahip olan kalede 5 kule vardır. Bunlar Fransız, İngiliz, İtalyan, Alman kuleleri ile Yılanlı Kule'dir.

Camiler, Türbeler Mustafa Paşa Cami: Kızılhisar'lı Mustafa Paşa, Bodrum'a tersane yaptırmak için geldiğinde bu camiyi yaptırmıştır (1723). Tepecik Cami: Mustafa Paşanın kahyası Hamam Ağa tarafından yaptırılmıştır. Adliye Cami: II. Abdulhamit'in gönderdiği ve halktan toplanan paralarla 1901 yılında yapılmıştır. Şaldırşah Horasani Türbesi, Kubbeli Türbesi, Mustafa Paşa ve Kaptan-ı Derya Cafer Paşanın mezarlarının bulunduğunu Mustafa Paşa Türbesi, Koyunbaba Türbesi görülmeye değer yerlerdir.

Eğlence YerleriBodrum Ege kıyıları içinde yaşamının renkliliği ile tanınmış en önemli ilçemizdir. Günün her saatinde değişen canlılığı ve renkliliğin yanı sıra, gece yaşamının olanca çekiciliği Bodrum'un ana karakteridir. İskele Meydanından başlayıp Kumbahçe Mahallesinin sonuna kadar devam eden Cumhuriyet caddesinde yaz geceleri adım başı rastlanan meyhaneler diskotekler, tavernalar ve barlar her yaştan insanın eğlenmesine olanak tanır. Bodrum gecelerinin gizemli koyuluğu içinde, eski çağlardan kalmış bir tılsım gibi parıldayan kalenin manzarası, Bodrum akşamlarına ayrı bir güzellik katar. Cumhuriyet Caddesindeki barların yanı sıra Banka Sokak ve iç limanda da pek çok eğlence yeri bulunmaktadır. Taverna müziğinden caz müziğine kadar her türlü müziğin dinlenebileceği barlarda, Bodrum geceleri olanca çekiciliği ile yaşanır.



Yat Turizmi

Yapım, bakım, onarım ve işletmeciliği kapsayan yat turizminin merkezi Bodrum'dur. İçmeler Tersanesinde ismi artık neredeyse Bodrum'la özdeşleşmiş gulet tipi tekne yapımı geleneği sürdürülmektedir. Tersane büyüklüğündeki tesiste de modern teknoloji ile 30 metre uzunluğundaki lüks yelkenli yatlar inşa edilebilmektedir.

Bodrum'da 275 yat kapasiteli marina bulunmaktadır. Ayrıca 12 çekek yerinde yatların bakım, onarım ve kışlama hizmeti verilmektedir.

Bodrum yat yarışları, tamamıyla deneyimsiz insanların hatta bebeklerin bile katılabildiği belki de dünyadaki tek yat yarışıdır. Bodrum Cup, 15-30 m. uzunluğunda, lüks guletlerin yarıştığı en konforlu yarıştır. İsteyen yarışa aktif olarak katılmakta veya işi mürettebata bırakarak çevrenin tadını çıkarabilmektedir.

MAVİ YOLCULUK

Bodrum'dan güneydoğuya doğru uzanan Gökova Körfezi, Halikarnas Balıkçısı ve Azra Erhat'ın keşfettiği bir deniz yolculuğu olarak, onların bu adı vermelerinden beri 'Mavi Yolculuk' diye anılır.

Bodrum'dan demir alan tekneler Gökova'ya doğru ilerlerken mavi ile yeşilinin ahengini berrak suların altındaki güzellikleri keşfederler. Bodrum'da yüzlerce yıldır süren tekne yapımı ve denizcilik turizm talebiyle artmış, yat turizmi Bodrum için en önemli gelir kaynağı olmuştur. Karaada, Kargacık Bükü, Pabuç Burnu, Kargı Adası, Alakışla ve Çökertme Mavi Yolculuk'ta görülen ilk yerlerdir. Küçük Çatı, Büyük Çatı, Yedi Adalar, Longöz, Değirmen Bükü, Karacasöğüt gibi denizi berrak ve ağaçlıklı koylar Mavi Yolculuğun önemli duraklarıdır. Doğal güzelliklerin yanı sıra Sedir Adası, Keramos Antik Kenti, Yedi Adalar gibi tarihsel mekanlarda ziyaret edilmektedir. Gruplar oluşturularak yapılan bu yolculuğa 7-10 gün ayırmak gerekmektedir.


Plajlar

Güvercinlik : Bodrum’a 25 km. uzaklıkta, yeşil ve mavinin iç içe geçtiği harika güzelliğe sahip bir koydur. Güvercinlik bu doğal ve doyumsuz güzelliği yanında, karşısında bulunan Salih Adası ile de ilgi çekmektedir.

Torba : Bodrum’a 5 km. uzaklıkta sakin bir köydür. Çam ve zeytin ağaçlarının yeşilliği ile pırıl pırıl bir denizin kaynaştığı şirin ve hareketli bir koy olan Torba’dan Didim, Milet ve Priene’ye tekne turları yapılmaktadır.

Gölköy : Bodrum’un 13 km. kuzeyinde bulunan Gölköy, çam, mandalina ve palmiye ağaçlarının serin bir denizle birleştiği doğa harikası yörelerimizden biridir.

Gündoğan : İnsan elinin az değdiği, güzelliğini en doğal biçimiyle hala korumakta olan Gündoğan Koyu, Bodrum’a 18 km. uzaklıkta olup mandalina bahçeleri ile ünlüdür.

Yalıkavak : Bodrum’a 18 km. uzaklıkta bulunan köy, yarımadanın kuzeybatısındadır. Yel değirmenleri, denizi, balığı ve narenciyesi ile ünlü olan Yalıkavak’ın bir diğer özelliği de en ünlü süngercilerin buradan çıkmasıdır.

Gümüşlük :Yarımadanın en eski yerleşim birimlerinden biridir. Bölgede Tavşan Adasını karaya bağlayan eski limanın kalıntılarını yer yer görebilmek mümkündür. Berrak denizi ve balığı ile ünlü olan Gümüşlük ayrıca flora yapısının zenginliği ile de dikkat çekicidir.

Kadıkalesi : Berrak bir deniz ve narenciye bahçeleri ile çevrili olan Kadıkalesi, Bodrum’a 23 km. uzaklıkta olup adını Helenistik dönem mimarisinin örneklerinden olan kale kalıntısından almıştır.





Geleneksel Bodrum Evleri

Geleneksel Bodrum mimarisinin ortak özellikleri, penceresiz giriş katları, ikinci katta kapıları, içeriye çekme merdiven ya da köprülerle girilmesidir. Yasayla koruma altına alınan bu evlerin, merkezde, Ortakent'te, Gümüşlük'ün üstünde Kocakaya köyünde yoğun olarak gözlemlenebilir. Buraya yerleşen sanatçı, edebiyatçı gibi şahsiyetlerin restore ederek Bodrum'a kazandırdıkları evler önemli çekim değeri yaratmaktadır.



Yapmadan Dönme

Bodrum Kalesi'ni ve Sualtı Müzesi'ni görmeden Salı Pazarına gitmeden
Günlük motor gezilerine katılmadan Kısa da olsa Mavi Yolculuk yapmadan Antik Tiyatro'dan Bodrum'u seyretmeden Bodrum Barlarına uğramadan Gümüşlük'te balık yemeden Bodrum usulü su böreği yemeden Acı ot kavurması, kabak çiçeği dolması yemeden Bodrum boncuğu, batik dokuması almadan...Dönmeyin.

Turkforum tatil dinibilgiler